12 Aralık 2013

we teach love / bana aşkı öğret

uzun zamandır blogda size bahsetmek istediğim bir film di we teach lowe.
artık zamanı geldi dedim ve dün akşam bilmem kaçıncı kez izledikten sonra bu akşam yazısını yazmaya karar verdim :)
12 yıl boyunca aynı adamı karşılıksız sevdiniz mi ? 
ya da aşk nedir ?
bir ömür karşıdan sessizce sevmek mi ?
ya da emek etmek mi ?
bu soruların cevabını  bu filme alamasanız da tatlı,sevimli bir yetişkin aşkıyla karşı karşıya kalıyorsunuz.
ama hemen hatırlatayım her zaman ki gibi sağ gösterip sol çakan kore filmlerinden :)


baş rollerinde tatlı kızımız kim kyu ri var.kendisini severim doğrusu.bu filmde de romantik komedi için çok hoş bir performans sergilemiş.kendisinin çok sevdiğim ve hayranı olduğum iki kore'li aktörle filmi vardır. ( kızgın ve kıskanç yüz ifadesi :) ) biri bu filmdeki, ki tae young'umuz diğeri de phungsan doğ (ayrıca türkiye ziyaretinden oluşan 20 bölümlük bir belgeseli de vardır ki videolarına youtube'den ulaçabilirsiniz ) filminde ki yoon kye sang'ımız :) 


baş oğlanımız da az önce bahsettim karizmatik ve muhteşem ses tonuyla tiyatro eğitimi de almış ve halen kore'de bence kıymeti idrak edilememiş ki tae young.eu jin ile evlendiğine halen inanamıyorum desem :) neyse ergen genç kız hayran tribini bırakıp kendisine mutluluklar diliyorum :P
konusu kısaca şöyle ; lee jin yi 12 yıl boyunca aynı adamı sevmektedir ve artık canına tak ettiğinden sevdiği adamın dikkatini çekebilmek için bir flört danışmanlık şirketine baş vurur.artık kader ağlarını örer ve filmimiz başlar.tv filmi olarak çekilmiş bu romantik komedi tarzında ki film bence süre olarak oldukça kısaydı.
hikayeyi biraz daha zenginleştirmek mümkünken yapımcılar tv seyircisini fazla sıkmak istememiş olacaklar ki 
film kısalığından tadı damağımızda kalıyor :)


romantik komedi olması hasebiyle filmde bir aşk üçgeni söz konusu.ve hiç beklemediğiniz sürprizlerle karşılaşıyorsunuz filmde.zevkle izlenilecek keyif alınacak bir film.
hoş bir akşam geçirmek istiyorsanız ne seyredeyim diye düşünmeden izleyin derim.


filmden hoş bir kare.


peyzaj mimari olan ve çiçekleri çok seven baş kızımızdan sangsawa çiçeği hakkında çok hoş bilgiler.
bottanikçi de olabilir bak,emin olamadım şimdi :)


onu sevdiğime dair anılar sadece benim beynimde saklı,eğer o anıları unutursam sanki hiç aşık olmamış sayılırım..

seni sevmeme izin verdiğin için teşekkürler..

tralier..


Allah senin kapından aşk sarayına birini alacaaksa ,o insana sen nasıl ben seni sevmiyorum dersin ?
aşkın göz yaşlaı (tebrizli şems)
filmin sonu nedense bana aşkın gözyaşları kitabında geçent bu sözü hatırlattı..

aşkı söylediğinize hiç pişman olmayın,söylemeseydiniz hiç hatırlanmayacak,bilinmeyecek ve hiç hissedilmemiş gibi olacaktı...su

iyi seyirler..

9 Aralık 2013

bukre,kahraman tazeoğlu...


bir çırpıda göz yaşlarıyla okudum bukre'yi.okuduklarımız hislerimzle ya da yaşadıklarımızla örtüştükçe bizleri ne kadar da derinden etkileyebiliyor.

bukre okuduğum ilk kahraman tazeoğlu kitabıydı.
ayrı  ayrı bölümlerden oluşuyor kitap.ilk bölüm roman.roman kısmını okurken aslında bu hikaye için 300 sayfa çok diye düşünmüştüm ki yazar da aynı şeyi düşünmüş olmalı.kitabı zirvede bitirip ayrı bir bölümle devam etmiş.
ikinci bölüm soğuk kahve ya da sabah uykum'dan farklı değildi.bu da bana bu tarz yazmak moda olmuş olabilir düşüncesine sevk etti. yine de göz yaşlarıyla okudum pek çok satırı.
genel olarak içi boş bir kitaptı.okuyunca size bir şey vermeyen okumayınca bir şey kaybetmediğiniz.
 ben sadece duygusunu kendi duyguma yakın hissettim ve göz yaşlarım döküldü gitti.


bukre'nin hikayesi çok dokunaklıydı ama daha üniversite sınavına hazırlanan bir genç kızın yaşanmışlıkları da insanı hayıflandırmıyor değildi hani. 
ikinci kısımda da  birbirinden güzel değerlendirmeler ve sözler vardı.kitapta.
bence ahmet batman ve kahraman tazeoğlu çok iyi kapışır :))
her iki yazar hakkında da,yazarlık geçmişleri hakkında da derin bilgiye sahip değilim ama okuduklarım bana böyle hissettirdi.yazım tarzları aynıydı çünkü.
neyse okuyun kitapları da siz de benim gibi mi düşünecek siniz bir görelim :)


kitaptan  pasajlar :

aşkın bir bekleme odası vardı.orada oturup sırasını bekliyordu bukre..

kasımı yaşayamıyorsan eylülde kalmışsındır.

bazı insanlar hayatlarına giren kişiye hayatlarına girdikten sonra ihtiyaçları olduğunu anlar ;eksikliği bilmemektir bu.

bir yenilgi daha yaşamak istemiyorsun...
(istemiyorum)

aşk zaman tanımaz.ne durdurabileceğimiz,ne de erteleyebileceğimiz bir duygudur o.

insanın yarasına tek başına,kendi kendine sarması iyileşmek midir ?

iki tür insan vardır hayatta.az yaşayıp çok ölenler,çok yaşayıp öldüğünü bilmeyenler.
(bir düşündüm de sen öldüğünü bilmeyenlerdensin.)

kimini gidenler yakar,kimini kalanlar...
aşka en çok,çok seven inanır,en büyük zararı da o görürr.

BİR İNSANIN RUHUNU ANCAK YARALARINDAN GÖREBİLİRSİN...

hüzünlü şehirlerin kaldırımları...

o kadar farklıydık ki birbirimizden.sen kendini kazanmak uğruna,ben,beni kaybetmek pahasına sevmiştim.ben yolunu yolum yapmıştım,sen geçerken uğramıştın.hak ettiğim aşkın sen olmadığını biliyorum artık.ama sen olmasan bunu hiç anlamayacaktım.

bir insan kalbi defalarca gücenebilir başkalarına.ama bir defa kırılır bazılarına...


alıntı 
Güzellik, bakmayı bilen gözdedir sevgilim. Artık kendime layık olanı seçebiliyorum sayende. Bir insanın gözlerine bakıp, kalbini görebiliyorum her seferinde. Eskisi gibi değilim. Neden mi senden çok daha öndeyim? Herkesin dünyası kendi gördüğü kadardır sevgilim. Sen önüne bakarken, ben uzakları ezberledim. Sen olup bitenlerle ilgilenirken, ben olmayanın izindeydim. 

Çivi çiviyi sökermiş, yalnızlığı kanatan hüzünlü şarkılar, yalnızlığa iyi gelirmiş. İşte ben bu şekilde hayata karşı direndim. Keşke bana akıl vereceğine, aklımı alacak kadar beni sevseydin. Ben, bir çocukluk edip büyüdüm işte! Sen büyümüşsün ama doğmamışsın bile. Ben, senin doğrundum sevgili. Ötekiler gelip geçerdi. Sen doğru olanı değil, geçerli olanı seçtin. Terk etmek kazanan olmaya yeter zannettin. 

Bana, bir veba busesi bırakıp gittin; bak şimdi yerini başkaları aldı. Bu aşkın vebası sende, busesi bende kaldı. Seçtiğin yolda sana mutluluklar diliyorum. Unutmak alışmaktır. Unutursun demiyorum… Ama alışacaksın biliyorum.
(Tanıtım Bülteninden)
Kahraman Tazeoğlu kendine has bir tarzı olan ender yazarlardan bir tanesi. Son olarak Bukre kitabı ile yine kendine has üslubu ile okurlarını kendine bir kez daha hayran bırakıyor.

Kahraman Tazeoğlu tüm romanlarında olduğu gibi Bukre kitabında da müke
mmel bir edebi dil kullanılıyor. Şiir gibi cümlelerden oluşan sevgiliye yazılar okurları oldukça etkiliyor. Romanda sitem, tutku, arzu, aşk, sevki, hayalkırıklığı vs gibi ilişkilerin içinde olan her türlü duyguyu bulmak mümkün.

kahraman tazeoğlu

Kahraman Tazeoğlu 10 Ağustos 1969 yılında İstanbul’da doğdu. Tahsil hayatını İstanbul’da tamamladı. (şair-yazar ve radyocu)
2001 yılından bu yana çeşitli türlerde kitaplar yazmakta. 
daha iyisini bulup okuyabilirsiniz...
keyifli okumalar..

7 Aralık 2013

momiji / japon akçaağacı

japon akçaağacı
momiji 

(alıntı)

Doğanın güzelliklerini takdir etmeyi seven Japonların güz ayları için güzel bir aktivitesi vardır.
Yaprakların mevsim nedeniyle renk değiştirmesi ile ortaya kırmızılardan sarılardan inanılmaz güzellikte manzaralar çıkar ki baharda kiraz çiçekleri (sakura) izlemek ne kadar önemliyse güz içinde momijileri izlemek odur.
Momiji renk değiştiren ağaç yaprakları manasındadır ve güz aylarında momiji izlemeye gitmek, momiji festivallerine katılmak popüler bir aktivitedir. Festivallerin içeriği ve uzunluğu düzenlendiği yere göre değişir. Ama katılımlar en çok haftasonları olur.
Bu gelenek momiji manzarasını izlemek için insanların dağlara çıkmasına kadar uzanan eski bir gelenektir. Japonya renk değişiminin en güzel şekilde görülebileceği ağaçları yetiştirmeye uygun iklimiyle sıcaklıklar 10 derecenin altına düşmeye başlayınca özellikle daha güneş alan dağlık alanlardaki manzaralar görülmeye değerdir.
Günümüzde özellikle Kyoto yöresindeki Takao Dağı ve Arashiyama tapınağı manzarası turistlerin hedefi olmaktadır. Dağdan yukarı çıkmak için çeşitli kablolu taşıma araçları, teleferikler vs kullanılabilirken bu esnada ziyaretçilere çeşitli dans ve mimik göstericileri ile geleneksel müzik çalgıcıları eşlik eder. Geleneksel müzikten kastım Taiko denilen davul çalma gösterileri ile koto denilen kanuni benzeri bir çalgı ile shakuhachi denilen bambudan yapılmış flütlerdir. Momiji izlemeye çıkan insanlar yanlarına sakura izlemeye gittiklerindeki gibi yemek kutuları (bento) ve sake de alabilirler, tursitik yörelerde çeşitli yemek standları da bulunur.
Nara’da Tanzan Tapınağında Momiji festivali 1 Ekimde başlar ve 2 ay boyunca sürerek 30 kasımda biter. Ama o tapınağın portakal renkli tahta pagoda mimarisi ile koyu kırmızı olmuş akçaağaç (çınar) yapraklarını bir arada görmek için 2 ay anca yeten bir süredir. Kyoto’daki Arashiyama’da yakındaki Oi Nehrinden özel dizaynlı botlar geçerken geleneksel sanatlar ve geleneksel çalgılar olan koto ve shakuhachi ile müzikler çalınır. Kasım’ın ortasında Wakayama’daki Kumano Nachi Tapınağında bir festival düzenlenir. Burada manzaranın güzelliği ile ilgili kısa şiirler kağıda yazılır ve o yörenin ünlü kutsal şelalesi Nachi’den aşağı küçük dallara bağlanarak bırakılır. Kasım’ın başlarında Kagawa’daki Kotohire Tapınağındaki ve Kumamaoto’daki Aso Tapınağının festivalleri de ilgi görür, bunlar dışında Tochigi Yöresindeki Nikko ve Kanagawa yöresindeki Hakone’de popüler momiji manzaralarına sahip mekanlardır.











 size bir anime ile veda edeyim :)
biraz hüzün,,biraz sonbahar,biraz yağmur,biraz anılar...



27 Kasım 2013

bab aziz..

 tunus'lu yönetmen nacer khemir'in filmi bab aziz.
geçen senenin yazında can dostum gülsüm'ün tavsiyesi üzerine izlemiş ve hayran kalmıştım.tekrar tekrar izlenecek bir film.
bir tasavvuf öyküsü bab aziz.
 yaşlı ve kör bir dervişle torununun yol hikayesi.
bab aziz ve onun cimcime torunu iştar 30 yılda bir düzenlenen dervişler toplantısına gitmek istemektedirler.ancak ne yol bellidir ne zaman.aslında hayat yolculuğunun masalsı ve tasavvufi anlatımıdır bab aziz.hayatta böyle değil mi ? hepimiz bu hayatta bir yolculuktayız ve sona ne zaman varacağımız,o sonun neresi olacağı koca bir bilinmez.ancak hepimiz o mutlak sonun geleceğine inanırız.
bab aziz de toplantıya varacağı inancıyla torunuyla birlikte yolculuğa çıkar.ve tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi yolculuk esnasında pek çok farklı insanla karşılaşırlar.hem dedenin torununa anlattığı hikayeleri dinler hem de yolculuk esnasında karşılaştıkları insanların hayat hikayelerine tanıklık ederiz.
hikaye içinde hikaye,masal içinde masal.
yönetmen filmi  bin bir gece masalları havasında anlatmış.kostümler,müzikler,danslar her şeyiyle film sizi içine alıp o masalsı ortama götürüyor.
öyle sürekli masal kelimesini kullandığıma bakmayın tasavvufla örülmüş bir film olduğu için zaman ve mekanın ötesine geçiyorsunuz filmde.
tasavvuftan,felsefeye oradan islam akidesine,ardından bir müsülmanın nasıl yaşaması gerektiğine kadar her türlü dini boyuta eriyorsunuz filmde.


bab aziz ve tatlı torunu iştar.


film de birbirinden muhteşem replikler var.
işte bazıları ;
dünyada ki ruhlar kadar Allah'a giden yol vardır.
inancı olan kişi asla kaybolmaz...
aramakla bulunmaz ama bulanlar arayanlardır.
ölüm bir son olabilir mi hiç ? başlangıcı ölüm olmayan bir hayatın sonu ölüm olur mu hiç ?


filmin her anında tasavvufi göndermeler mevcut.ibni arabi'den gazali'ye,imamı rabbani'den,mevlana'ya kadar pek çok islam büyüğü ve düşünürünün izlerine rastlamak mümkün filmde.
kısacası bir filmden çok bir tasavvuf dersi,bir islam düşünce dersi film.
her şeyiyle işi dolu bir film.


film açılış sahnesinden itibaren muhteşem bir atmosferde devam ediyor.
meryem süresiyle başlıyor film,daha sonra topraktan canlı canlı bir kız çocuğu çıkarak ta cahiliye devri araplarına bir gönderme yapılıyor.film göndermelerle başlayıp sona kadar göndermelerle devam ediyor.doğumla başlayan filim tıpkı hayatta ki gibi ölümle bitiyor.ve yaşlı  dervişimiz bab aziz'in hayat hikayesinde aslında nihai sonumuzu,varlık amacımızı ve hayat yolumuzu görüyoruz.
ancak bazı yerlerinin islam inancına ters düştüğünü de söylemek lazım.izlerken sizde anlayacaksınız.kadın erkek birllikde şiir okunan ortamlar,raks edilen bölümler falan.artık o kadarını da yönetmen görsellik olsun diye mi koymuş bilemeyeceğim.zira başından sonuna kadar sembollerle,göndermelerle,tasavvuf ve felsefeyle dolu bu filmde o kısımlarda nazarlık zahir :)


pek çok kısmını da anlatmadım sürprizi kaçmasın diye
kesinlikle izlenmesi gereken bir film bab aziz.
son sahnelerinin de beni ağlattığını söylemeliyim.
2005 yapımı bu tunus-iran ortak yapımı muhteşem filmi izlemenizi şiddetle öneririm.

filmin traileri


 

                                  filmin açılış sekansında ki meryem suresi'ni dinlemek için tık tık

iştar ve bab aziz'in çölde eğlendiği sahnelerden :


 

Bab-aiaz'den muhteşem müzikler






ennnn muhteşemlerinden biri.






filmin kendisi efem



bir de huzurla ölüme giden babı azi'i yaşlılığı huzurla ölüme götürmedi Allah'a olan inancı onu huzur içince ölüm yolculuğuna çıkardı.
daha anlatamadığım ama anlatmayı çok isterdim dediğim pek çok zenginlik barındırıyor film.
izleyin ve benim eksik bıraktıklarımı da siz tamamlayın iyi seyirler..

nacer khemir


vikipedi

Küçük yaşlarında klasik arap kültüründen ve anlatılan hikâyelerden etkilendi. Khemir özellikle Binbir Gece Masallarından çok etkilendiğini belirtmektedir.[1] 1966 yılında , onsekiz yaşındayken UNESCO'dan aldığı bursla Paris'te film çalışmaları yaptı. İlk filmi L’Histoire du pays du Bon Dieu (The History of God's Country) 1975'te tamamladı.

23 Kasım 2013

sabah uykum,ahmet batman..


sabah uykum soğuk kahve'den daha güzeldi.bilemiyorum belki de bana öyle geldi.
daha ilk sayfasında ağladım ve bu diğer sayfaları takip etti.niye o kadar içselleştirdim kitabı bilemiyorum ama bana çok dokundu zahir :)
yazar hakkında en ufak bir bilgiye sahip değilim,kitaptan da hiç bir çıkarım yapamadım.
sevmiş,sevilmiş,aşık olmuş,terk etmiş,terk edilmiş.aşkın her halini yaşamış.
sadece bu kadarından eminim :)
neyse kitap güzeldi,kapak tasarımı her şeyi çok hoştu.
ilkini okuduysanız ikincisini de muhakkak okuyun.


kitaptan pasajlar :

beni en çok sensiz bıraktın.

bende çok fazla cümlen kaldı.sana söylesem ne güzel olurdu dediğim yazı var.okumadım hiçbirini sana,hiç haberin olmadı belki de ne kadar sevildiğinden.ben seni çok harfli sevdim...

belki başka bir zaman yine karşılaşırız.en azından ben öyle inanmak istiyorum.bence karşılaşmamız gereken çok fazla konu var.seninle ne şekilde olursa olsun yeniden karşılaşmak isterim.

uzaklarda o ama aramızdaki mesafe bir telefon kadar,bir mesaj kadar,bir mektup kadar.
( bazen teknoloji iyi değildir. )

nefes alır gibi özlediklerimiz ,bir ömür kalbimizde gizlediklerimiz var.

seni bana getirmeyen yollarında bir bildiği vardır.

ben seni çok başka sevdim.hiç umudum yokken bile sevdim.

biz neydik bilemiyorum.sevgili desem değil,aşık desem değil,bildiğin rastlantıydık işte,ondan öte geçemedik.

hani altına imzamı atıyorum dersin ya işte öyle :)
ne diyeyim güzel kitaptı.herkesin söylemek isteyipte söyleyemediklerini söylemiş yazar..

asıl duyması istenilenler yine de habersiz...
iyi okumalar..


21 Kasım 2013

şebnem pişkin,israfil'in aynası

şebnem hanım'ın bizzat imzalayıp,bizzat bana hediye ettiği,bizzat kendi yazmış olduğu,şahsen bizzat kendimin okuduğu israfil'in aynası bitti :)
kendisine tekrar tekrar çok teşekkür ediyorum.


kitabın kapağında fantastik roman yazıyor amma ve lakin bildiğin gönül kapısı hikayeleri.girersin içinden o kapının da bilmediğin alemlere dalarsın.
kitap çok farklı bir noktadan başladı,teşbihte hata olmaz 
platon'un ideler aleminden yola çıkıp dünyaya ulaştık :) 
yokluk aleminden yola çıkıp varlık aleminde soluklanıp tekrar sonsuzluk alemine ulaştık kitapta.
ne anlatıyor bu Su manyak mıdır ne :))
varlık alemine ulaştıktan sonra genç bir adamın aşkı arayışına tanıklık edip,çağlar boyu geriye gidip bir osmanlı saray cariyesinin aşkı bulma hikayesine şahitlik ettik.
 yani daha ne diyeyim yazar bizi diyar diyar gezdirdi de aşktan aşka daldırdı.
ayrıca buradan şebnem hanım'a sitem edeyim :)
beni niye ağlattınız,hemde öğretmenler odasında :)
yusuf ozan'ın aşkında kendimi buldum resmen.
sevgili abdülhamit han kitabında ''sevgili abdülhamit han için tık tık'' türkan'ın aşkında kendimi bulmuşken,israfil'in aynası kitabında yusuf ozan'ın aşkında kendimi buldum.
ağladım ya remsen,resmen :)
 aşkı ararken hakka ulaşma hikayesi israfil'in aynası.
aşk nedir sorusunun cevabı belki de,belki de ben kimim sorusunun,belki ayna da ki yansımamız kimdir sorusunun.kitabı okurken kendinize pek çok r-sorular sorabilir,varlık amacınızı sorgulayabilirsiniz.
ben kendi adıma daha çok aşk kısmıyla ilgilendim.ne bileyim algı da seçicilik belkide :)
çok güzel bir kitaptı,okuyun,hatırını kırmayın derim.

 ( ben aşkı biliyorum ama sen yanından bile geçmiyorsun.)
( ve ben senin bilmediğini de biliyorum. )


adıma imzalandı efem :)


kitaptan pasajlar :

elif.hayatta elif gibi dimdik,dsdoğru durmayı öğreneceksin.başın dimdik olup göklere uzanacak ve ayakların yere sağlam basacak.eğilip bükülmeyeceksin.
(  ben seni elif gibi dimdik sevdim. )

aşksız geçen ömrü hesaba katma,çünkü o bu sayıdan dışarıda tutulacaktırç
celaleddin / tophane dergahı

yeryüzünde hiçbir mahlukat yoktur ki insan gibi elife benzesin.

dünya,var gibi görünen bir yokluktur.belki de aşkı aşk yapan şey imkansızlıktır.
bazen insan olarak yaratılmasaydım su olmak isterdim,diye düşünüyorum.su olup hiç bulanmadan ve durmadan akabilmek isterdim.


İsrafilin Aynası 
“Elementtim öldüm, bir bitki oldum; bitkiydim öldüm, bir hayvan oldum, hayvanken öldüm, bir insan oldum”
Ve ruh, yedi kat yukarı göklerdeki tahtını bırakır da aşağılara, hem de ta aşağılara inmeye gönüllü olur.
“İsrafil’in Aynası” ruhun ezelde başlamış olan serüveninin hikâyesidir.
Ruh halden hale geçer, insan kisvesine bürünür ve Aşkı aramaya başlar. Yüce Yaratıcı bir nefes üfler, bir su damlası akar ve okyanuslara karışır. Bir kuş kanat çırpar ve dünyada yaşam başlar. Rüzgâr, bulutu sürükler ve bulut gök kuşağının içinden geçer. Kırmızı bir damla düşer gökten, kan olup bedene girer.
İsrafil borusunu çalar ve tüm insanlar uyanırlar.



Şebnem Pişkin 1978′de Sarıkamış’ta doğdu. İstek Vakfı Acıbadem Lisesi ve Kadıköy Kız Lisesi’nden sonra Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdi. Kişisel gelişim türündeki ilk kitabı Bir, 2006 senesinde yayınlandı.  Aynı kitap 2010 yılında genişletilmiş içeriğiyle Bir Damladan Okyanusa adıyla yeniden basıldı. Tasavvuf bilgisini fantastik kurgu ile birleştirerek yazılar yazan Şebnem Pişkin, 2012 senesinde Ölümsüz Öykü Kulübü ve Bu Yayınevi’nin düzenlediği fantastik roman yarışmalarında jüri üyeliği de yaptı. Yazar aynı zamanda Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM) üyesidir. Yazarın yayınlanmış kitapları şöyle:
Tuğra (2008), İsrafil’in Aynası (2009), Kırklar Diyarı (2010), Bir Damladan Okyanusa (2010), Efsun (2011), Sevgili Abdülhamit Han (2011), Celâleddin (2012)


küçük bir not : tasavvuf bana göre değil :) ama ideler alemi bana göre :)
ahh inş islam felsefesinde yüksek lisnas yapabilirim.

ayrıca ben yazar hanımın diğer bütün kitaplarını okuma hayali kurmaya başlamışken yep yeni kitabının da yokluk aleminden varlık alemine doğru çoktan yola çıkmış olduğunu da öğrenmiş bulunmaktayım :)
ya hep böyle oluyor soğuk kahveyi alacam alacam diyesiye kadar sabah uykum yayımlanmıştı :)
neyse o seri tamamlandı şimdi sıra inş şebnem hanım'ın diğer kitaplarında.

sıkılmadan merak,zevk ve gözyaşlarıyla okunacak bir kitap israfil'in aynası.
varlığımıza ayna çevirip bakabilmek duasıyla.
iyi okumalar..

16 Kasım 2013

efsane,iskender pala


okulda,serviste,boş derslerde,nöbette ayakça falan derken en nihayetinde efsane bitti.
gerçekten çok güzel bir kitaptı.ilk okumaya başladığınızda hemen ısınamıyorsunuz ama sonradan kitap sizi çok ciddi bir  şekilde içine çekiyor.
hikaye bir endülüs'lü gencin ağzından anlatılıyor.akdenizin nam salmış üç korsanı oruç reis,ilyas reis,hızır reis,genç bir rahibe billure,endülüs'lü genç alcala,kral karlos,üçüncü selim,kanuni sultan süleyman derken kitap çok heyecanlı yer yer hüzünlü bir solukta ilerliyor.
son bölüm gerçekten muhteşemdi göz yaşlarımı tutamadım.iyi ki okulda değil de evdeyken okumuşum. :)
endülüs'ten yola çıkıyorsunuz bütün akdenizi dolaşıyorsunuz,cezayir'e,ispanyol krallığına en nihayetinde istanbul'a kadar ulaşıyorsunuz.zaman da bir yolculuk efsane.
kaptanı derya barbaros hayrettin paşa namı diğer kızıl sakal'la aynı havayı soluyor,gırnata'da direnişe destek olmak istiyor,müdeccenler ve murabıtların acılarına ortak oluyor,billure ve alkala'nın aşkında sadakati görüyorsunuz.
kitap çok hoş sürprizlerle dolu.her karakterin arkasında bir sır saklı ve kitabın sonuna kadar polisiye roman okur gibi bu sırları çözmeye çalışıyorsunuz.kitabın sonunda bütün düğümler çözülüyor.
ve en nihayetinde göz yaşları eşliğinde kitabı bitiriyorsunuz.
bence muhakkak okunması gereken bir edebiyat eseri efsane.


preveze deniz zaferini hepimiz biliriz de acaba o zafer nasıl elde edildi diye hiç birimiz kafa yormuş değilizdir.
savaşın anlatıldığı bölümler muhteşemdi tüylerim diken diken olarak gözümden yaşlar ha aktı ha akacak şeklinde okudum.zaten iskender pala hiç affetmiyor son bölümde göz yaşlarını sel olup akıttırıyor.
barboros hayrettin paşa'nın savaş esnasında ki duası :


drwildone'nin bana yazdığı yazı.kitabı onun blogunun çekilişinden kazanmıştım


kitaptan bazı pasajlar :

Allah,Allah,Allah,illAllah...eli kan,kılıcı kan...sinesi üryan,ciğeri püryan....meydanı şehadette Allah yoluna revan...kahrımız,gazabımız düşmana ziyan..adüvden korkmadık,korkmayız hiç bir zaman...Kur'an'da zafer vadediyor Hazreti Yezdan..

türk gemiciler hep söyler hani,teşrinin altmışında yat,yetmişinde kalafat,sekseninde suya at,doksanında donat,yüzde yüz.

...sidi,bilir misin,cezayir'i kaybettiğimde kederimden bütün leventlerimin önünde gömleğimi yırtmış,kendimden utanmıştım,bugün de dorya'nın gömleğini yırtma günü,deyişinden anladım.bundan böyle adı tuzlu sularda sıradan bir rakip olarak değil,büyük bir kahraman olarak anılacak,Barba Rossa denilince kıyamete kadar akdeniz titreyecekti...

alcala
gırnata önünde var idi bağlar
endülüs yurdunda görünür dağlar
içinde mazlumlar durmadan ağlar
mevlam nasip etsin bize devleti
evvelden devleti sonra nimeti.

rahmet denizinde eğleşesin akdeniz'in reisi...


nur içinde yatasın kaptanı derya...

iskender pala 


İlkokul’u Uşak Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda bitirdi.Liseyi Kütahya Lisesi’nde bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okumaya hak kazandı. Aynı okulda yaptığı lisans tez çalışması Câmiu'n-Nezâir’dir. Doktora çalışmasını ise "Aşkî, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı" başlığı altında yine İstanbul Üniversitesi’nde yaptı. Divan edebiyatı dalında 1983 yılında doktor, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi’nde doçent, 1998 yılında da Kültür Üniversitesi’nde profesör oldu.[1] Divan edebiyatı alanındaki çalışmalarıyla dikkat çeken yazarın çeşitli ansiklopedi ve dergilerde edebiyat araştırmacısı sıfatıyla yayımladığı bilimsel ve edebi makalelerinin yanında ortaokul ve liseler için yazdığı ders kitapları da bulunmaktadır. Ayrıca, Osmanlı deniz tarihiyle ilgili araştırmalarda bulunmuş ve bir kısmını kitaplaştırmıştır.[2]
Okuma hayatına Peyami Safa’nın eserleri ile başladığını belirten yazar, ilk okuduğu kitapların 9. Hariciye Koğuşu ve Yalnızız olduğunu söylüyor. Ömer SeyfeddinRefik HâlidReşat Ekremokunduktan sonra, Osmanlı tarihi ve edebiyatla tanışması Erzurum ve İstanbul’daki üniversite yıllarına denk gelmiş.
Bir ara Hilmi Yavuz ile TRT’de Şairane adlı programı sunan yazar, TRT 2'de Divançe adlı programı hazırladı. Şu anda Zaman gazetesinde Kültür-Sanat sayfasında köşe yazıları yayınlanmaktadır.
Düzenli olarak Altunizade ve Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezlerinde Divan Şiiri Saati adı ile etkinlikleri olup sık sık okur günleri de düzenlemektedir.Halen İstanbul Kültür Üniversitesi'nde öğretim üyesidir.

keyifle sıkılmadan okunacak mükemmel bir iskender pala kitabı efsane.
iyi okumalar.

15 Kasım 2013

istiyorum 2 :)


telefonumu yeniledim laf aramızda :) şimdi de ona kapak almak istiyorum.internette şöyle bir gezindim ve her zevke hitap edebilecek olan kapaklardan bir kaçını size göstermek istedim. ha bu ara da telefonumu da size göstereceğim kartımda ki sorun hallolur olmaz.


tek yönlü olanlardan istemiyorum esasen.çünkü telefonun ekranı çiziliyor.bunlarda aşırı kokoş :)


bu kırmızı çanta şeklinde,zinciri de var çok hoş duruyor.


en çok bu tarzları beğendim organayzır gibi duruyorlar.ben ajandaları zaten çok seviyorum, bu kapaklarda deftere benziyor çok güzeller.




çok kokoş olanlardan devam edelim :)
bunların fiyatı 59 liraydı o_O




bunlar da cüzdana benziyor çok beğendiklerimden.fiyatları 24 liraydı.







en beğendiğimi en sona sakladım :))
çooook güzeeel :)


bir başka istiyorum postunda buluşmak üzere :)

Related Posts with Thumbnails