30 Mayıs 2016

varolmanın dayanılmaz hafifliği,milnn kundera..

okumanın dayanılmaz sıkıcılığı

bu tarz kitapları okumayı hiç sevmiyorum ben iyice anladım.
bu kitabı okurken hep vaktimin kaybolduğunu hissettim ve şimdi felsefe okuyabilirdim,şimdi bunu okuyabilirdim deyip durdum.
yazar yer yer felsefi bilgilere,kendi görüşlerine,kelimelerin yunanca ya da latince,almanca,ingilizce anlamlarına yer verip romanını zenginleştirse de ben sıkıldım,sevmedim arkadaş.
iyi ki de bitti.

           komünizmin etkisiyle ahlaki ve insani özellikleri kaybolmuş ve bir yandan da rusların saldırılarına da maruz kalan  bağlanmaktan ve ciddi ilişkilerden korkan çekoslavakyalı insanlar.
bir yanda  rusların çekoslavakya işgalini anlatırken bir yandan da batı insanının ilişki anlayışları işleniyor kitapta.
hangisi daha kötü bilemedim işgal mi,insanların yozlaşan ilişki anlayışı mı ?
işgaler vatan ve özgürlük anlayışıyla üstesinden gelinebilir ama yozlaşmış insan ilişkileri nasıl düzeltilir ?
bunun düzeltilebilmesi için pek çok neslin heba olduğu gözlenecektir.
işte ne bileyim ben..
yazar tarafınfan daha pek çok konunun altı çizilmiş.
meraklısı çok.okuyun kendiniz bir fikir sahibi olun.


                                                            

 erzurum yolunda..
erzurum postları çok yakında..
ne gezdik falan filan :)
bir sonra ki postlar erzurum gezisinden olacak.takipte kalınız.:)
can yayınları arka kapak:(ben de ki iletişim yayınlarıydı)
Cumartesi ve pazar günleri, varolmanın tatlı hafifliğinin geleceğin derinliklerinden yükselip yanına vardığı duygusu içindeydi. Pazartesi, benzerini bundan önce hiç tanımadığı bir ağırlıkla çarpıldı. Rus tanklarının tonlarca çeliği bunun yanında hiç kalırdı. Çünkü sevecenlikten daha ağır bir şey yoktur dünyada.

Milan Kundera’nın en bilinen romanı Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, yayımlanır yayımlanmaz çağdaş klasikler arasına girmiş, geçen yüzyılın en güçlü anlatılarından biri. Kundera, tepkiye karşı tepkisizliği, kararlılığa karşı kararsızlığın tutarlı ve erdemli yanlarını araştırdığı romanının başkişisi Tomas’la alışılmış, arkasında güçlü düşünce ve yaşam kurallarını taşıyan roman karakterlerini sorgular. Sovyetler’in Çekoslovakya’yı işgal günlerini de arka planda anlatır. Tıpkı kişiler gibi toplumsal önyargılar da eninde sonunda kararsızlığa ve “varolmanın dayanılmaz hafifliği”ne mahkûmdur ne de olsa. 

keyifli okumalar..

golem ve cin,helene wecker.

golem ve cin 638 sayfadan oluşan  fantastik bir roman ama 
sayfa sayısı bence daha az olabilirmiş.
adından da anlaşılacağı gibi bir golem  (canlandırılmış heykel) ve bir cinin hikayesi.
en dikkat çekici yanı batı dünyasının cin tasavvuru.
yer yer doğu/islami öğeler içerse de cin onlar için dilekleri kabul edebilen eğlenceli bir varlık.
hikayede oldukça farklı ırklar ve türler var.
yahudiler,müslümanlar,cinler,büyücüler,golemler.
hikaye ilgi çekici ve kitapta sürükleyici olsa da öyle aman aman elimden düşmedi,favori kitabım oldu dedirtecek bir kitap değil.
fantastik kurguyu ben gibi seviyorsanız keyifli vakit geçirebilirsiniz hepsi o kadar.


                                                                                                       
                                                                                                                                                               
 Korkunç güçlere sahip bir büyücü tarafından, yalnızlık çeken bir adam için kilden yapılmış bir golem... 

Ve bin yıllık esaretinden uyanan bir cin... Bu iki olağanüstü varlığın yolu 1899 yılında New York'ta kesişir. Farklı olmaktır onların kaderi... Hikâyeleri herkes gibidir aslında, kendini farklı ve yalnız hisseden her insan gibi...

Ve tehlike, onlar için sadece bir adım ötededir hep.

Golem ve Cin iki ayrı kültürün efsanelerinden besleniyor ve zengin anlatımı sayesinde okuru ilk sayfadan itibaren içine alıyor. 2013 yılının en iyi kitapları listelerini altüst eden bu roman Türkiye'de de çok sevilecek.
(Tanıtım Bülteninden)

keyifli okumalar..

25 Mayıs 2016

el munkızu mined dalal,gazali



gazali'den kelam ve felsefe yollarını denedikten sonra neden tasavvufta karar kıldığının kendi kaleminden öyküsü.
ben büyük bir beğeni ile okudum.çok güzel ve keyifliydi.
tavsiye ederim.


“Peygamberler kalp hastalıklarının doktorlarıdır. Aklın yararı ve işlevi de, bize nübüvvet gerçeğini tanıtmak ve nübüvvet gözü ile kavrananı kavramaktan aciz olduğunu kabul ederek,nübüvveti tasdik etmek ve bizi elimizden tutarak, körleri rehberlere ve ne yapacağını bilmeyen hastaları müşfik doktorlara teslim eder gibi, nübüvvete teslim etmektir. Aklın etki alanı ve varıp duracağı son nokta burasıdır. Bunun ötesinde, tabibin kendisine vereceği şeyi anlamaya çalışmaktan başka yapacağı bir şey yoktur.” Gazâlî'nin yücelttiği ve kast ettiği akıl işte bu vahye/nübüvvete muhatap olan akıldır.
Dini ilimleri ve Sünneti ihya, bid'atleri imha eden İmam-ı Gazâlî, bu hakikatleri avam nezdinde dahi tam ma'kes bulacak şekilde tasarlamış ve gerçekte ruhî, kalbî ve aklî olarak Allah'tan bir hayli uzaklaşmış olanları yeniden Hidayete ve Kurtuluşa sevk etmeye çağırmıştır.
Imam-ı Gazâlî'nin hacimce küçük, fakat tesiri bakımından büyük olan El-Munkız-Mine'd-Dalâl eseri ömrünü hakikati aramaya adamış hakikat âşıkları için çok mühim bir kitaptır. Özellikle, Ruh, kalb, fikir hatta hissi selamet ve istikamet arayanlar için bir başucu kitabı da denebilir...

keyifli okumalar..

23 Mayıs 2016

bayan dalloway,viginia woolf..


bir kitap,bir film.

virginia woolf'tan kafası karışık bir roman.
önce biraz teknik bilgi:
kitap bölümlerden oluşmadığı gibi kronolojik bir sıralamayla da ilerlemiyor.
o yüzden okumaya ilk başladığınız da kafanız bayağı karışıyor kim kimdi belli değil yani.
okumaya başladığım da ilk önce kendimi yüz yıllık yalnızlığı okuyor gibi hissettim ama daha sonra kitabı toparladım :)
dediğim gibi olayları yazar aklına ve ağzına geldiği gibi hemen yazmış.
bayan dalloway'den bahsederken bir de bakmışsınız ki semtimus'tan ya da peter'den ya da bayan dalloway'in kocası reachard'tan bahsedebiliyor.
hemen söyleyeyim bu şahısların kim olduğunu çözmek bile adeta bir mucize .)
hikayeyi bir bugünden bir geçmişten anlatıveriyor virginia woolf.
o yüzden karma karışık anlaşılması zor bir hal almış kitap.
yine de woolf arafından zekice kurgulanmış,klasik hikaye anlatıcılığının dışına çıkılmış.


 gelelim kitap hakkında ki düşüncelerime :
bayan dalloway güçlü,özgür ve biraz da eşcinsel eğilimi olan bir kadın.hayatından varoluşsal anlamda memnun.yazar bence dalloway'yle olmak istediği kişi olmuş.çünkü dalloway güzel olmasa da herkesi etkileyen ve hayranlık uyandıran özgür ruhlu bir kadın.ama yende ölümü düşünen bir kadın.dediğim gibi woolf,dalloway'le olmak istediği kişi olmuş.ayrıca daaloway'in gençlik dönemlerinde en yakın arkadaşı sally'e karşı eşcinsel eğilimi var ve yine en yakın arkadaşı peter geçen onca zamana ve dalloway'in evli olmasına rağmen hala dalloway'e  aşık.bu sonuca bakınca ve saatler filminde ki virginia woolf'un konuşmasını değerlendirince ki şöyle diyordu:"istemediğim bir yerde istemediğim bir hayatı yaşıyorum."gerçekten haklı olduğumu düşünüyorum,evet,virginia,dalloway'le olmak istediği kişi olmuş ve yaşamayı arzuladığı heyecanları dalloway üzerinden karşılamış.



böylelikle diyebiliriz ki woolf,bu kitabı yazarken daha intiharı aklına koymuş.
bir de şunu düşünüyorum ki bu sepimus kim yea,hala anlamadım.dalloway'le ne alakası var,dalloway'in verdiği partiye katıldı mı ?
kafamda deli sorular :)
cevap.aslında hiç karşılaşmadılar.septimus ölünce dalloway ölümü düşünmeye başlar böylelikle virginia woolf kendi bilinç alını dışarı vurur.yani ben böyle anladım.

250 sayfalık romanda tek bir paragraf hoşuma gitti.paragrafta parkta tek başına takılan bayan dalloway şöyle düşünüyordu:elli küsur yaşında bir kadın olmasına rağmen artık kalabalıklara ve sosyalleşmeye ihtiyaç duymadığını parkta oturduğu am o anın ona yettiğini ve sonuna kadar keyfini çıkardığını.
am varolluşsal bir yaklaşım ve al benden de o kadar bayan dalloway )
insan yaşlandıkça kalabalıklardan uzak durup kendi başına mutlu olmayı öğreniyor.


kitap böyle bir kitaptı daha çok şey yazabilirim üstüne ama bu kadarla yetineceğim zira üşeniyorum :)

son olarak şunu söyleyeyim ki kitabı hiç sevmedim.kronolojik sıralamaya göre yazılsaymış zaten vasat bir kitap olacakmış daha da bir işe yaramayacakmış.yani valla muhakkak okuyun,eksik kalmayın yok bilmem ne yapın denilecek ürden bir kitap değil.içim çıktı okurken.
işte böyle.







vikipedi:
Romanda, bir kadının bir gün boyunca yaşadıklarını, düşündüklerini zaman zaman geriye dönüş yöntemiyle anlatır.
Kitap, 1925 yılında tamamlanmasına rağmen yayınlanmadan önce Virginia Woolf tarafından üç kez tekrar yazılmıştır.[kaynak belirtilmeli]Kitabın ana karakterleri roman boyunca asla birbirleriyle karşılaşmamış olan Septimus Warren Smith ile Clarissa Dalloway'dir.
Yazar, kitapta zaman kavramını sürekli önde tuttuğundan başlangıçta kitaba "Saatler" ismini vermek istese de daha sonra "Mrs. Dalloway" isminde karar kılmıştır.
olay örgüsü
Roman, Clarissa Dalloway'in akşam evde vereceği parti için çiçek almak üzere dışarı çıkması ile başlar. Roman, Mrs. Dalloway'in zihninde geçmiş-günümüz arasında gel-gitlerle sürmektedir. Metin boyunca Septimus ile hiç karşılaşmayan Clarissa arasında bir bağ kurulur. Akşam parti de ise Septimus'un ölüm haberini alan Clarissa kendini Septimus'un yerine koymaktadır. Clarissa, parlement üyesi olan Richard ile evlidir, fakat mutsuzdur. Çünkü Clarissa erkeklerden fazla kadınlara ilgi duymaktadır. Zaten, romanda Sally ile öpüşmelerini hayatındaki en mutlu an olarak nitelendirmiştir. Clarissa, roman boyunca kafasında ölüm ile ilgili düşünceler vardır.
Yazar, romanında savaşı, toplumu ve ince bir şekilde de yönetim sistemini eleştirmektedir.

saatler
filmde virgina woolf'un bayan dallowaykitabını yazdığı döneme şahitlik ederiz.
üç farklı zamanda üç farklı kadının hikayesi..



vikipedi

Michael Cunningham'ın aynı adlı kitabından Saatler uyarlanan film yayınlandığı sene büyük ilgi görmüştür. Özellikle Virginia Woolf'un hayatından ve başyapıtı sayılan Mrs.Dalloway'den beslenen filmin yönetmeni Stephen Daldry'dir. Güçlü bir kadrosu olan filmde Nicole KidmanJulianne MooreMeryl StreepEd HarrisJohn C. ReillyStephen DillaneMiranda RichardsonToni Collettegibi isimler bulunmaktadır.
Yıl 1923, Virginia Woolf yatağından kalktıp eşi ile biraz konuştuktan sonra odasına çekiliyor. Yetenekleri ve imkânları kısıtlı bir halde kitabının ilk cümlesini düşünüyor. Biraz duraksadıktan sonra: "Mrs.Dalloway çiçekleri kendisinin alacağını söyledi."
Yıl 1951, Laura Brown gözlerini açıyor, yatağın içinde biraz durduktan sonra doğrulup kitabına uzanıyor. Kitabın kapağını açıyor ve ilk cümleden okumaya başlıyor. "Mrs.Dalloway çiçekleri kendisinin alacağını söyledi."
Yıl 2001, Clarissa Vaughan yatağından kalkıp yüzünü yıkamaya gidiyor, biraz duraksadıktan sonra: "Sally,sanırım çiçekleri kendim alacağım."
Bir yazar, bir okuyucu ve bir karakter üzerine kurulan kitabın fevkalade bir biçimde filme aktarımı ve alınan ilgi filmi başarılı kılıyor. Hikayeler sonunda birbirine bağlanıp her şey kesinleşiyor. Düşük bir bütçe ile çekilmesine rağmen büyük başarı kazandırması büyük bir ilgi odağıdır. Michael Cunningham'ın da sık sık çekimlerinde bulunduğu filmde en az kitabı kadar merak ve ilgi uyandırıcıdır.
Müziklerin filme uyumluluğu açısından büyük zorluk çekilse de,setin yardımına Philip Glass yetişiyor. Filmde ara sıra müziksel bir kopukluk olsa da,yine de müzik filme uyumluluk sağlamış durumda. Başta her dönem için farklı bir müzik yapılması düşünülmüşse de daha sonra bundan vazgeçilmiştir. Philip Glass'a göre müzik filmi daha anlaşılır kılacak,dönemler arasında bir bağ kuracaktı. Her döneme hitap ettiği için şarkılarda piyano tercih edilmiş,piyanonun yanında keman ve viyolonsele de yer verilmiştir.
Nicole Kidman, film için büyük değişiklik geçirmiş, sergilediği performans ile en iyi kadın oyuncu ödülünü almıştır. Özellikle ağlama sahnelerinde zorlanan oyuncular her şeye rağmen bu sahnelerde de en iyi performanslarını ortaya koymuşlardır.


keyifli okumalar,keyifli eyirler...

22 Mayıs 2016

kanal fırat,güldeste...



canım hocamız,baba gibi sevdiğimiz insan.
fırat ilahiyatın biricik islam felsefesi profesörü hocamız.
keşke tüm hocalar onun gibi babacan olsa.
facebooktan hocam ekli,kandil akşamı hocam size kaç kere telefon ettim ulaşamadım deyince zııırr diye telefonum çaldı beni arıyor o_O
işte hocamızın büyüklüğü.
bu olaydan sonra istanbul ilahiyatta okuyan kardeşimle konuşunca kardeşim:ben hocamı görsem anında topuklarım dedi o_O :)))
bizim de hocamızın başımızın üstünde yeri var.


hocam kanal fıratta programa başlamıştı.facebooktan hep takip ediyordum ama okulun yoğunluğundan hiç izleyememiştim.akşam telefonda konuşurken kızım izledin mi diye sordu ve tekrarlarının yayımlandığını söyledi.
bende bunu öğrenince hiç durur muyum?
akşam hemen iki bölüm art arda izledim.
iki okulumda da sınavları bitirdim,yazılıları okudum,tek iş e-okul işlemleri.
ikinci üniversie okuduğumu blog takipçileri bilir,finaller de haziranın ikinci haftası,tüm konu ve kitaplarımı da bitirmiştim.akşamları bol bol kitap okuyordum.
hocam da programın hatırlatmasını yapınca hemen iki bölüm izledim.
bloga da bölümleri koyacağım.siz de ben gibi mutfakta iş yaparken ya da örgü örerken açın programları izleyin.
zira caner taslaman hocanın programlarını hep öyle izledim :))

kanal fırat
güldeste
prof.dr.ismail erdoğan ile söyleşiler.
her perşembe 
hocamızın programı hayırlı uğurlu olsun.
inşllh onu ulusal kanallar da da izleme şansına sahip oluruz.


resimde ki kitap hocamın en zor kitaplarından biriydi.bu kitabı elimde ki dört kitap biter bitmez ikinciye okuyacağım.uzun zamandır bu niyet içindeyim.bir resimde görülen kitap bir de ibn sina ve beyruni tartışmaları adlı kitabı ikinciye okuyacağım inşlh.

altta ki rsimde görülen kitaplar hocamın yazmış olduğu kitaplar.
heeepsi benim,heepsi hocamın imzasını taşıyor.heeepsini bizzat hocam hediye etti,tüm öğrenciler arasında sadecene bana hediye etti :))
türlerin efendisi ve beyruni-ibn sina tartışmasını tekrardan okuyacağım inşllh.


saygıdeğer babacan hocamız ve biz.:)
yıl 2013 temmuz,tek ders sınavı,elazığ,fırat üniversitesi ilahiyat fakültesi,dostlar,Hocamız ve ben..
duygulandım ya.
postu yazarken bir yandan da hocamın programını izliyorum,arka fonda programın müziği,dostlar,hatıralar.....


20 kasım 2014
fırat üniversitesi
Ortak yaşama kültürü ve felsefesi seminerleri



hocmızın katıldığı felsefe seminerinden...

güldeste programı

28.4.2016

05.05.2016

12.05.2016

19.05.2016

02.06.2016

programlar yayımlandıkça videoları buraya ekleyeceğim.

Allah hocamızdan razı olsun,O'nun gibi hocalarımızın sayısını arttırsın.sadece babacan bir hoca olduğu için değil,bize felsefeyi sevdirdiği için,öğrettiği için.
bir de tüm iltam'dan arkadaşlarıma selam olsun.hepsini çok özledim.

kalın felsefeyle,kalın sağlıcakla...

not:hocamın kitaplarıyla ilgili postları prof.dr.isamail erdoğan etiketiyle blogda bulabilirsiniz.

felsefeyle saadet olmaz,roger-pol diroit..


felsefeyle saadet olmaz,felsefenin ve felsefe tarihine adı geeçmiş filozofların mutluluk görüşlerine yer verdiği gibi bir de felsefenin mutluluk sağlayıp sağlamayacağını irdeliyor.
oldukça keyifli bir kitap daha çok gündüz vassaf'ın cehenneme övgü kitabı tarzında.sıkılmadan okunacak bir felsefe kitabı.
ama her zaman söylediğim bir şey var felsefe ilgi alanınızda değils bu tarz kitaplar sizi yorar bir ama daha ki insan yorulsa da bence bu tarz kitapları daha çok okumalı.
okumalı ve sorgulamalıyız,hayatı,dünyayı,insanlığı,mutluluğu,parayı,dini sömürenleri,sömürülenleri,aklını kullanmayanları....
okumak güzeldir,..
kitaplar da hayat vardır.
slogan dünyasında yaşıyoruz belki bu sloganlar da bir işe yarar :)



Gerçek mutluluğun ne olduğu, ona hangi yollardan ulaşılabileceği felsefeyle anlaşılır… Bu mutluluğun nasıl elde tutulacağını, korunabileceğini ve uzun süreli olabileceğini bize felsefe öğretir… Mutlu bir yaşamın anahtarı felsefedir...

Özellikle son zamanlarda felsefenin insanları mutlu etmek için gerekli olan her şeye sahip olduğuna dair bir görüş mevcut. Ruh egzersizleri, kişisel gelişim uzmanları ve pratik bilgiler de bunu elde etmek için kullanılan etkili araçlardan bazıları.

Felsefeyle Saadet Olmaz bu görüşleri tersine çevirmek için yazılmış bir kitap. Roger-Pol Droit, eserinde mutluluk felsefesini tartışmaya açıyor ve felsefenin insanları mutlu ettiğine dair görüşü yıkmaya çalışıyor. Her yerde dinlenen bu şarkının inandırıcılıktan yoksun olduğunu vurgulayarak belki de insanların, felsefenin farklı işlevlerini görmesini amaçlıyor.

Unutmamak gerekir ki mutluluk bize, sadece bize bağlıdır!
(Tanıtım Bülteninden)


keyifli hafta sonları.

kpss'ye giren herkesin Allah yar ve yaardımcısı olsun inşllh.hayallerinizi gerçekleşirdiğiniz bir ömrünüz olsun.içinde benim de amin...

19 Mayıs 2016

kahve içme halleri..


gereksiz insanları hayatından çıkarıyosun çıkarıyosun da bitmmiyo be arkadaş...

19 mayıs tatil dediler.bizde bir gece önceden öğretmen arkadaşlarla toplanıp film gecesi yaptık.
ama ben eskisi gibi her hali fotoğraflamayı hatırlamıyorum artık :/
neyse makinemden şahane kahveler :)
bir maşallahınızı alırız :)


prensesimle okuma saati yaparken elmalı da çay içmiştik.


bu da yine bu sabahtan sabah keyfisi..
örmen aradaşlarla birlikte söylemesi ayıp :)


keyifli günleriniz olsun...

kurbanı öldürmek,kenzaburo oe.

üç ayrı hikayeden oluşanan kitabın ilk hikayesini ve anlatım tarzını çok beğensemde arkadan gelen iki hikayeyi çok sevmedim.
japon edebiyatına meraklı arkadaşalara tavsiye edilir.



Eeyore, görmek denilen şey, hayal gücünü kullanarak objeleri algılamaktan başka bir şey değildir ki.Eeyore, senin göz sinirlerin düzgün çalışsaydı bile, hayvanları hayal etme isteğin olmadıktan sonra onları yine göremezdin.Burada karşımıza çıkan şeyler, günlük yaşantımızda görmeye alışık olduğumuz, onları algılamak için hayal gücümüzü azıcık bile çalıştırmamıza gerek olmayan şeyler değil Eeyore.
Mişima’nın, “Yaşayan en büyük Japon yazarlarından biri,” dediği Kenzaburo Oe, kitaba adını veren “Kurbanı Beslemek” adlı uzun öyküsünde en sıradan ve masum insanın nasıl bir canavara dönüşebileceğini, salt mimiklerle bile ırkçılığın nasıl usul usul beslenebileceğini anlatır.
Can Yayınları’nın geçmişte üç ayrı kitap olarak yayımladığı Kurbanı Beslemek,  Delilikten Kurtar Bizi ve Gözyaşlarımı Sileceği Gün adlı bu üç uzun öyküsünde Oe, çağdaş dünyanın uğraştığı en sıkıcı insani sorunları yüksek bir edebî başarıyla anlatıyor. Özgün dilinden yeniden çevrilen bu üç uzun öykü bu kez bir arada yayımlanıyor.

kenzaburo oe
Kenzaburō Ōe (Japonca: 大江健三郎, d. 31 Ocak 1935), Japon yazar.
1935 yılında Şikoku'nun bir köyünde doğdu. Japonya'nın en prestijli üniversitesi olan Tokyo Üniversitesi'nde Fransız Edebiyatı eğitimi gördü. Türkiye'de özellikle Kişisel Bir Sorun eseri ile tanınan yazar, Japonya'nın gelmiş geçmiş en güçlü sosyal ve politik eleştirel yaklaşımını roman dünyasına taşıyarak Japon edebiyatında kendine özgü bir yer edindi. Onun bu özelliğini yansıtan entelektüel niteliği yüksek romanları ona 1994 yılında Nobel Edebiyat ödülünü getirdi.

keyifli okumalar..

15 Mayıs 2016

son günlerde neler yapıyorum ?

bir değişiklik ya da yeni numara yok.
heep aynı.beddua mı aldık nedir ayol ? :P
yeni bir heyecan yeni bir macera ne güzel olurdu.
en sonunda gidiphaykom cepkinimle  paraşütle atlıycam :))

al sana her zamankinin aynısında bir manzara :)


yeni aldığım kitaplarım.


hep aynı be dostum hep aynı :)


aaa bak sen bi değişiklik :P


bunları da hep yeni almış manyak :)


kendisiyle dalga geçen blogger yazısıydı,hoşçakalın :)

felsefenin kısa tarihi,nigel warburthon..



bu kitabı iyi ki de almışım.
gerçek bir felsefeye başlangıç kitabı.şiddetle tavsiye ederim.
önce bu kitabı daha sonra a'dan z'ye felsefe (yazısı için buraya tıklayınız )
kitabını okuduktan sonra ders kitabı niteliğinde ki felsefe tarihi kitaplarıyla devam edebilirsiniz.
çok ama çok gğüzel bir kitaptı.
benim için oldukça basit kaçtı en başından okumam gerekirmiş ama tüm bilgilerimin özümsenip güncelleşebildiği bir kitaba dönüştü.
kısacası ben çok beğendim.felsefe meraklıları için muhteşem bir başlangıç kitabı,akıcı bir dil,sohpet tarzında yazılmış bir kitap ve sonuna kadar anlaşılır ifadeler.
sadece felsefe meraklısı ya da öğrencisi ya da ne bileyim ilahiyatçı olmak gerekmez tüm tarih boyunca düşünce dünyası nasıl şekillenmiş öğrenmeye değer bence.


Felsefe gerçekliğin doğası ve nasıl yaşamalıyız sorularıyla başlar. Felsefenin Kısa Tarihi, görünüş ve gerçek, benliğin doğası, tanrının varlığı ve hem birey hem de toplumun bir üyesi olarak nasıl yaşamamız gerektiği gibi felsefenin ana temalarına odaklanıyor. 2000 yıllık Batı felsefesini Sokrates'ten hayvan hakları hareketine kadar ana hatlarıyla sunuyor. Warburton çoğumuzun gözünü korkutan ve anlaşılmaz bulduğu felsefeyi herkesin anlayabileceği ve günlük hayatında kullanabileceği bir konu haline getiriyor.
Batı felsefesinin büyük düşünürlerini kronolojik sırayla tanıyacağınız, zevkle okunacak mükemmel bir giriş kitabı.
Batının düşünce tarihiyle ilgilenmek isteyenler için en uygun başlangıç noktası.
- Publishers Weekly
Felsefe öğrenmek isteyenler için paha biçilmez bir klasik. Felsefenin sanıldığı kadar karışık ve zor olmadığını, tam tersine güzel bir zihin alıştırması olduğunu kanıtlıyor.
- Oxford Times
Batı felsefesi tarihinde bir gezinti, öğretici ve eğlenceli.
- Sacramento News and Review

keyifli okumalar,keyifli pazarlar...

cadı avcısı,virginia boecker..


merakımdan alıp bir hafta sonunda okuyup bitirdiğim bir kitap oldu cadı avcısı.
doğruyu söylemek gerekirse daha çok genç okurlara hitap eden bir kitap.
yine de seri ve heyecanlı bağlayıp bitti.
şimdi sıra serinin diğer iki kitabının türkçe'ye çevrilmesini beklemekte.
ilkini okuduğumuza göre devamını getirmek ve 
elizabeth ve jhon'un aşkı ne olacak bir bakmak gerek :)
kitaba çok güzel bir film lazım şimdi.
gayetten de filmi olabilecek bir kitap.
bir de kapak tasarımı çok güzel.
fantastik edebiyatı seviyorsanız okuyun keyifli zaman geçireceksiniz.


arka kapak:
Tenime dağlanarak işlenmiş mühür. XIII
Beni koruyan ve ne olduğumu gösteren mühür. Ben On Üçüncü Yazıt'ın bir uygulayıcısıydım. 
Bir cadı avcısı. Korkulması gereken kişi bendim.

En büyük düşmanınız dövüştüğünüz şey değil, korktuğunuz şeydir.

"İyi bir fantastik kitapta olması gereken her şey var: kılıçlar, zehir, kara büyü ve ihanet. Eğlenceli, kanınızın çekileceği, macera dolu bir ilk roman."
-April Tucholke, Derin Sularla Şeytan Arasında romanının yazarı-

"Ustalıkla ve kıvrak bir zekâyla yazılmış, macera, espri ve sihir yüklü bir fantastik hikâye."
-Beth Revis, Bir Milyon Güneş ve Evrenin Ötesi romanlarının New York Times çoksatan yazarı-

"Sinematografik anlatımın canlılığıyla, nefes kesici bir macera." 
-PW (starred review)-

"Boecker çıkış romanındaki anlatım tarzıyla okurun Elizabeth'in sırlarını, endişelerini ve korkularını hissetmesini sağlayarak gerilim dolu bir hava yaratmış… Macera dolu bu kitapta kılıçlar çarpışıyor, canavarlarla savaşılıyor, kara büyü kullanılıyor ve ihanet kol geziyor… Maceranın yanı sıra arkadaşlık ve aşkın da yer aldığı bu hikâye genç edebiyatı fantastik okurlarının nefesini kesecek."
-School Library Journal-

"Boecker'in yarattığı alternatif on altıncı yüzyılda büyülü dünya kadar karakterler de ilgi çekici… Karmaşık fantastik öğelerin arasına serpiştirilmiş arkadaşlık ve aşk kırıntıları, gizemli, macera ve sihir dolu bir hikâye sözü veriyor." 
-Booklist-

"Elizabeth güçlü yan karakterlerle desteklenmiş, etkileyici bir kahraman. Oldukça başarılı bir çıkış romanı. Elizabeth'in gelecek maceralarının da aynı derecede heyecan verici olacağına hiç şüphe yok."
-Voya-
(Tanıtım Bülteninden)



Sayfa Sayısı: 400

Baskı Yılı: 2016


Dili: Türkçe
Yayınevi: Yabancı


12 Mayıs 2016

son günler de..


geçtiğimiz hafta sonu öğretmen arkadaşım bize kalmaya geldi.
güzel bir hafta sonu oldu.
yemekten sonra yeni almış olduğum #vintage muglarla kahve ve pasta sefası yaptık.


instagrmadan tanıştığım tatlı bir editör hatun bana ikidir kitap hediyesi yolluyo.
teşekkür ederim ki :)


görünce almadan duramazdım :)
askerlerime içtima denilen şeyden yaptım ve resimlerini çektim :)


herkese musmutlu hafta sonları..
duadan eksik etmeyin inşllh.
Allah hepimizi hayırlı ve iyi insanlarla karşılaştırsın,gönül ferahlığı versin,dualarımızı hayırlısıyla kabul etsin.
aminnnnnnn ki :)

yakut kırmızı,kerstin gier.


yakut kırmızı,aşk tüm zamanların içinden geçer serisinin ilk kitabı.
yazarın elinde aslında çok güzel bir hikaye olmasına rağmen akıcı bir anlatım tutturamamış.
fantastik bir hikaye,zaman yolculuğu,aşk,enirika falan filan.
pegasus yayınlarından çıkan kitabınkapak tasarımı muhteşem,iç dizaynı çok güzel amma ve lakin sayfalar çok kalın kağıt bu yüzden kitap çok ağır.
okurken kollarım yoruldu.
çok sevdiğimi söyleyemem ama seriye başladık bir kere diğer kitapları da alıp okuyacağım.
kızım biraz daha büyüdüğünde ona daha çok hitap edecek türden bir kitap.
yan kitap biraz tineyç :)
yine de merak edenler alıp okusun derim.




Zamanın sınırlarını aşan bir yolculuğa hazır mısınız? O, on iki zaman yolcusundan biri. Ve hayatı tamamen değişmek üzere...
Bazen sırlarla dolu bir ailede yaşamak gerçekten de zordur. En azından on altı yaşındaki Gwendolyn bundan kesinlikle emindir. Ta ki günün birinde kendini 18. yüzyıl Londrası'nda bulana dek. İşte o zaman ailesinin en büyük sırrını öğrenir: Zaman yolculuğu! Ancak bu yolculuklarda genç kızın hislerine yer yoktur.
Çünkü aşk, durumu daha da karmaşık hale getirmekten başka bir işe yaramaz!
“Eğer bir romanın çikolatalı kek kadar yumuşak, tatlı ve baştan çıkarıcı olması mümkünse, Yakut Kırmızı kesinlikle o kitap olmalı. Bu son derece iştah açıcı, soluk kesici bilimkurgu ve aşk macerası karışımını herkes bir oturuşta okuyacak.”
- Augsburger Allgemeine





filme gelince


almanca filme ingilizce dublaj yapılmış,film daha beter olmuş.ben sonuna kadar izleyemedim.bir ara tamamlasam güzel olacak.




















trailer


iyi seyirler,keyifli okumalar..

9 Mayıs 2016

niçe ağladığında,ırvin d. yalom..



niçe ağladığında uzun zamandır okuduklarım arasında en beğendiğim kitaplardan biri oldu.beklettiğime üzüldüm.
psikanalitik bir roman.güzel bir kurgu.seri bir anlatım.
son kısma doğru doktor ve niçe'nin konuşmaları biraz yorsa da beklenmedik bir şekilde gelişen olaylar kitabın heyecanını yine arttırdı.
oldukça güzel bir kitaptı.
nasıl övebilirim diye düşündüm ama sonra vazgeçtim.
okuyun derim yeter :)



arka kapak:
kitap arka kapak yazısından çok daha fazlasını 
vad ediyor ve böyle kitaplara az rastlıyoruz ne yazık ki.

SAHNE Psikanalizin doğumu arifesindeki 19. yüzyıl Viyana'sı. Entelektüel ortamlar. Hava soğuk.
AKTÖRLER Nietzsche: Henüz iki kitabı yayımlanmış, kimsenin tanımadığı bir filozof. Yalnızlığı seçmiş. Acılarıyla barışmış. İhaneti tatmış. Tek sahip olduğu şey, valizi ve kafasında tasarladığı kitaplar. Karısı, toplumsal görevleri ve vatanı yok. İnzivayı seviyor. Tanrı'yı öldürmüş. "Ümit kötülüklerin en kötüsüdür çünkü işkenceyi uzatır" diyor. Daha sonra, "Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?" diyecek. Ümitsiz.

Breuer: Efsanevi bir teşhis dehası. Ümitsizlerin kapısını çaldığı doktor. Psikanalizin ilk kurucularından. Kırkında, bütün Avrupalı sanatçı ve düşünürlerin doktoru olmayı başarmış. Güzel bir karısı ve beş çocuğu var. Zengin. Saygın. Hayatı boyunca "ama" pozisyonunda yaşamış biri.
Freud: Breuer'in arkadaşı. Henüz genç. Geleceği parlak. Şimdi yoksul.
Salomé: Erkeklerin başını döndüren kadın. Çekici. Özgür. Evliliğe inanmıyor. Bazen aynı anda birçok erkekle beraber oluyor. Sanatçıları ve düşünürleri tercih ediyor. Kırbacı var.

KONU Ümitsizlik.
Bir gün, erkeklerin başını döndüren kadın, Salomé, Nietzsche'den habersiz Breuer'e gelir. "Avrupa'nın kültürel geleceği tehlikede, Nietzsche ümitsiz. Ona yardım edin" der. Breuer, Salomé'yi tekrar görebilmek umuduyla "peki" der. Böylece varoluşun kader, inanç, hakikat, huzur, mutluluk, acı, özgürlük, irade... ve neden, nasıl gibi en önemli duraklarından geçen bir yolculuk başlar...
Kendisiyle ve hayatla yüzleşmekten çekinmeyenlere... 
(Tanıtım Bülteninden)

felsefeye,psikanalize merakınız varsa okunması icap eden kitaplardan biri.
kitabı o kadar beğendim ki yazarın elime geçen ikinci kitabını da hemen aldım.
günübirlik hayatlar.


filme gelince kesinlikle ve kesinlikle kitap okunduktan sonra izlenmesi gerekiyor.
kitap psikanalik bir içeriğe sahip olduğundan dolayı,film çok yüzeysel kalmış ve izlerken pek çok şey aptalca ve tuhaf gelebiliyor insana.ama kitabı okuduktan sonra filmi izlerseniz daha anlamlı olabilir.
filme 7.7 imbd punaı verilse de bence bu puanı hak etmemiş.
izleyin ve kararı siz verin.,

çok çok güzel bir kitap,vasat bir film ve geçirilecek güzel vakitler.
iyi okumalarınız ,iyi seyirleriniz olsun.

Related Posts with Thumbnails