otomatik portakal hakkında konuşulması zor bir kitap.
olaylar yakın gelecekte başı bozuk bir gençliğin hikayesini içeriyor.
üç bölümden oluşan kitap,kitap kahramanı alex'in hayatının üç devresini içeriyor.
ilk bölümde ki umarsız,ölçüsüz şiddet ve cinsellik acaba yarım bıraksam mı ikilemini yaşatmıyor değil ama zaten filmi izlerken de aynı şeyi hissediyorsunuz.
alex'ten nefret mi etsem yoksa ona acısam mı bilemedim.
ikinci bölümde hak yerini buldu demeye kalmadan şiddete şiddet bir çözüm mü diye düşünüyorsunuz..bir de alex'in müzik zevki var ki üzerine oturup düşündüm.
nasıl olur da alex gibi bir çocukta böyle bir müzik zevki olabilir diye yazar insanı düşündürüyor.
ben alex'te ki müzik zevkinin bir metafor olduğuna karar verdim.o muazzam müzik zevki alex'te ki ölmemiş insani yanı sembolize ediyor olabilir.ama alex'in o birbirinden muhteşem müzikleri dinlerken bile zihninden hiç solmayan o şiddet hayalleri de şaşırıtıcı.o zamanda acaba bu çocuk pedofili mi diye de düşünüyorsunuz.
tabi ki gerçek nedenini sadece yazarımız biliyor.
on beş yaşında argodan başka konuşma bilmeyen bir çocuk 'kardeşim' diye seslenerek kendi hikayesini anlatırken 1984'te ki 'yoldaşlar' sözünü yad etmeden duramıyorsunuz.
1984'te ki 'büyük kardeş' otomatik portakal'da yoldan sapmış gençliği yeni gelştirdikleri beyin yıkama yöntemiyle dize getirip koltuğunu sağlama almak isteyen iktidar şeklinde karşımıza çıkıyor.
satır aralarında medyaya yapılan sağlam eleştiriler de gözümden kaçmadı hani.
çevirmenin de eline sağlık akıcı bir kitap olmuş.
ama konu itibariyle insanı sarsan,rahatsız eden,bir an önce bitsin ve gidip kütüphanede dursun dedirten bir kitap.doğrusu hemen bitsin istedim.kubrcik yapımı filmide her ne kadar muhteşem olsada insanı çok rahatsız da ediyordu.kitabı okurken acaba bu kitaba tarantino film çekseydi nasıl olur diye de düşündüm.zira tarantino filmlerinin
içeriği de şiddete şiddetle karşı koyan türden yapımlar.
içeriği de şiddete şiddetle karşı koyan türden yapımlar.
kubrick yorumundan çok farklı olacağı kesin ama sanırım en
mükemmel yorumunu kubrick'te bulmuş.
mükemmel yorumunu kubrick'te bulmuş.
bu güne kadar filme uyarlanmış kitaplar arasında en iyi yorumlardan biriydi bence.
artık ister kitabı okuyun,ister filmi izleyin.karar size kalmış.
'seçim meselesi' ;)
arka kapak
Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna sistematik bir baskı uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum...
...
Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır. "Uqueer as as clockwork orange". Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezya'da "canlı" anlamına gelen "orang" sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve hoş bir kokusu olan bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da benim anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikâyeye çok iyi oturduğunu düşündüm...
-Anthony Burges-
Karabasan gibi bir gelecek atmosferi... Geceleyin sokaklara dehşet saçan, yaşamları şiddet üzerine kurulu gençler... Sosyal kehanet? Kara mizah? Özgür iradenin irdelenişi?.. Otomatik Portakal bunların hepsidir. Aynı zamanda hayranlık verici bir dilsel deneydir, çünkü Burgess antikahramanı için yeni bir dil yaratır: Yakın geleceğin argosu "nadsat"ı.
... ve Stanley Kubrick'in muhteşem film uyarlaması, yirminci yüzyılın kült eserlerinden biri olan bu romanın şöhretini pekiştirmiştir...
(Tanıtım Bülteninden)
...
Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır. "Uqueer as as clockwork orange". Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezya'da "canlı" anlamına gelen "orang" sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve hoş bir kokusu olan bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da benim anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikâyeye çok iyi oturduğunu düşündüm...
-Anthony Burges-
Karabasan gibi bir gelecek atmosferi... Geceleyin sokaklara dehşet saçan, yaşamları şiddet üzerine kurulu gençler... Sosyal kehanet? Kara mizah? Özgür iradenin irdelenişi?.. Otomatik Portakal bunların hepsidir. Aynı zamanda hayranlık verici bir dilsel deneydir, çünkü Burgess antikahramanı için yeni bir dil yaratır: Yakın geleceğin argosu "nadsat"ı.
... ve Stanley Kubrick'in muhteşem film uyarlaması, yirminci yüzyılın kült eserlerinden biri olan bu romanın şöhretini pekiştirmiştir...
(Tanıtım Bülteninden)
kitap boyunca kulaklarınızda çınlayan dokuzuncu senfoni
otomatik portakal
1971 yapımı filmin başrolünde malcolm mcdowell var.
imbd puanı:8,4
imbd puanı:8,4
zengin fakir,iyi kötü,insan hayvan (ya da hayvni içgüdü) nün sorgulandiği bir kitap bir film.
az kalsın unutuyordum.,filmin açılış sekansında kiiluminattik içerikli 'tek göz'e tiikat falan filan :)
trailer
iyi seyirler,iyi okumalar.
benim için nefretlik bir kitaptı.. :/ dediğin gibi kitabı okumak hakkaten 'seçim meselesi'... ve 'kardeşlerim' sözcüğü midemi bulandırmıştı.. ama bak filmi merak ettim dayanabilir miyim ki? :/ LuNa
YanıtlaSilal bende de o kadar kitap bir an önce bitsin istedim.dediğin gibi kardeşlerim lafı insanın midesini bulandırır oluyordu.ama filmini izleme derim.onca içini kaldıran şey ete kemiğe bürününce daha beter oluyor.:/
SilYİNE KUBRİCK FİLMLERİ EFSANEDİR ;) ay büyük yazmışım :)
Sil