26 Eylül 2018

kitapmania..

iki aydır kitap almıyorduk herhalde :P :D
daha da bişey demiyorum :D

alice harikalar diyarında,liwis carroll....


Bilenler bilir(ki o bilenler benim için çok özel insanlardır)tam bir Alice harikalar diyarında fanatiğiyimdir.Benim hayranlığım adeta pissiikoppatlık derecesindedir.😁Blogum tasarımı Alice'lidir,blogda onlarca Alice yazısı vardır,1930'lu yıllardan kelli yapılmış tüm filmlerini izledim.(bu arada porno versiyonuda varmış,yedi sekiz yıl önce tüm filmleri yıl yıl indirip arşivleyeceğim diye az kalsın bu filmide indiriyordum🙈Nasıl olsuysa fark ettim,Allah o an kalp gözümü açtı🙃filmin yarısı inmişken fark ettim,sildim,kurtuldum.
Hala hayıflanırım ya indirip kontrol etmeden kızıma açıp izletseydim diye.🙈Şükür vukuatsız atlattık.Neyse bu da böyle çılgın bir Alice hatırasıydı.😁)Bu Alice arşivciliği tutkusuyla tüm yayınevlerinin kitabını alıyorum.İthaki tabi ki es geçilmeyecek bir versiyondu.Çevirmenin hazırladığı ön söz muhteşemdi.Kitapta Harikalar Diyarı ve Aynadan İçeri olarak iki kitaptan oluşuyor.
lice yorumuna dair her şeyi blogumda bulabilirsiniz,Alice hayranıysanız kaçırmayın derim nacizane.😶Bir Viktoria dönemi taşlaması olan,ikinci bölümü daha çok mantık irdelemelerinden oluşan,aslında büyüklere hitap eden bu fantastik öyküyü kaçırmayın derim.Amma seveni ne kadar çoksa nefret edeni o denli çoktur.Ben kısaca Alice kafası güzeldir(ki tam benlik kafadır😁) deyip huzurdan ayrılırım.🙋‍♀️ 


arka kapak:

Alice Harikalar Diyarında ve Aynadan İçeri kitapları yediden yetmişe herkese hitap ediyor. İçindeki hayal gücü ve saçmalıklarıyla günümüzün gerçekçi çocuklarına biraz yabancı gelse de, Alice'in kendini içinde bulduğu bu düşsel dünya ve karşılaştığı tuhaf yaratıklar yine de onların dikkatinden kaçmayacaktır. Yetişkinler içinse, bu hikâyeler, kullanılan sözcüklerdeki ses, biçim, anlam çağrışımları ve okurun hayal gücüyle, her dönemde yeniden yazılacak ve farklı farklı yorumlar kazanacak kara mizah eserleridir.
Bu iki hikâyede de Alice'in harika düşler dünyası, bütün deliliği, saçmalığı, şaşırtıcılığı, sorumsuzluğu, soğukluğu ve zalimliği ile yetişkinlerin dünyasının ironik bir yansımasından öte bir şey değildir. Carroll, yetişkinlerin dünyasının berrak, lekelenmemiş bir çocuk için ne kadar saçma göründüğünü gösterir.

harikalar diyarında kalın....

sessiiz yığınların gölgesinde,jean baudrillard...


#jeanbaudrillard'ı çok seviyorum.Onunla tanışmam ilginç oldu.Şöyle ki;Matrix'in açılış sahnesi(çok ayrıntıya girmiycem)bir grup punkçı genç Neo'nun kapısına gelir ve emanetlerini isterler.Neo raftan bir kitap alır ve (Simülarklar ve Simülasyon)
Nihilist başlıklı bölüme denk gelen yerde 1999 yılının teknolojisinden disketler saklıdır.....Çok küçük bir ayrıntıydı bu ve ben filmi izlediğimde ne olduğunu anlamamıştım bile.Ta ki film hakkında derin derin araştırmalar ve okumalar yapana kadar.İşte tam film hakkında araştırma yaptığım bi net gezintiside😁Keanu Revees'in bir röportajına rast geldim;filmin çekimlerinden önce Wachowski kardeşlerin oyunculara bu kitabı okuttuklarını anlatıyordu.Bu ayrıntıyı öğrendiğimde beni derinden etkileyecek bir düşünürle tanışmış oldum.Ve Şeytana Satılan Ruh ve Simülarklar ve Simülasyonla adeta düşünce dünyam yön değişti,aydınlandı...Artık duramazdım yazarın bütün kitaplarını okumalıydım.😁Ve Sessiz Yığınların Gölgesinde yerini aldı.Gerçekliğe olan inancını yitirmiş olan Baudrillard,bu kitapta da toplumsalın kitle iletişim araçları ve özellikle de reklamlarla pasif bir kitleye evrildiğini ardından da kara deliğe dönüştüğünü kendi çarpıcı diliyle anlatıyor.Medya ve reklamlarla pasifize edilen kitle Marx'ın inandığı güçlü toplumdan pasif yığına dönüşmüştür.
Okunası bir Vaoudrillard kitabı. 
Ve yazarın her kitabında değindiği gibi "gerçeklik öldü!"...
☕Düşlerin devlet kontrolü altında bulunduğu bir sırada,gerçeklik kendini bir düş sanmaktadır.
☕ 

arka kapak:

Her türlü anlamdan yoksun kalabalıklar, tehlikeli bir cıva gibi ortalığa yayılmış durumda. “Kitle” kavramı hâlâ sosyolojik bir kategori içinde düşünülebilir mi? İktidarların uzun zamandan beri mecburen taşımak zorunda kaldıkları bu ürkütücü ve biçimsiz gölgeler, var olan anlam örüntülerini yerle bir etmiştir. Ortalıkta dolaşan bu devasa kütleler her şeyi emmekte, yutmakta, anlamsızlaştırmakta ve tüm işaret sistemlerini tersine çevirmektedir. Nefes alınamayacak bu kürede görülen ve okunan ne varsa bir süre sonra hafiflemekte, daha doğrusu dev bir çukurun ağzında kaybolup gitmektedir. İçin için kaynamaktadır her şey... Bu simülakrlar oyununda bilgi ve haber ağları, iletişim araçları sayesinde çoktan bir eğlenceye dönüşmüş vaziyette. Gerçeklik ve bütünlük duygusunu tamamen yitirmiş sessiz yığınlar için “anlam”ın değil yalnızca zevk ve gösterilerin bir değeri olabilir. Onlar için tepki verme ve karşı koyma değil tıpkı bir âyindeymişcesine kendinden geçme ve büyülenme çok daha önemlidir. Kimse kimseye aslında ne olduğunu, ne düşündüğünü, ne hissettiğini de sormamaktadır. Şu var olan haliyle kitleler, hiçbir şeyi temsil etmemekte yalnızca anket ve referandumlar aracılığıyla arada bir yoklanmaktadırlar.

kitapla ve gerçeklikle kalın...

kırmızı defter,paul auster...


Tesadüflerin insan hayatındaki sürprizlerinden bahseden sıkıcı bir ##paulauster kitabı.Kitap yazarın yaşanmış olduğunu söylediği pekçok hayattan anekdot içeriyor.Hiç keyif almadım.
☕ 

arka kapak:

"Kırmızı Defter", okurlarımızın çok iyi tanıdığı ünlü Amerikalı yazar "Paul Auster"ın çok özel, çok özgün kısacık bir yapıtı: On üç öykücükten oluşuyor, ama aynı anlayış içinde yazıldıkları için bu on üç öykücüğe New York Times gazetesinin Noel sabahı yayınlamak üzere ısmarladığı ve yayınladığı "Auggie Wren"in Noel Öyküsü'nü de eklemeyi yararlı gördük. Daha önce "Ay Sarayı", "Yalnızlığın Keşfi", "Son Şeyler Ülkesinde", Şans Müziği" adlı yapıtlarını yayınladığımız ve yakında "Leviathan" adlı son romanını yayınladığımız Paul Auster (1947) genç yaşına karşın, yalnızca yazdığı dilin değil, aynı zamanda dünyanın genç ustalarından biri. Karşılaştığı tuhaf olayları, garip rastlantıları, gündelik yaşamın mucizeye dönüşen ayrıntılarını, gerçek olayları ve gerçekdışı olguları bir "Kırmızı Defter"e kaydetmiş; her öykücük ileride bir romana dönüşebileecek çekirdek ve dokuya sahip. Paul Auster hiç 'hocalık' taslamadan 'gerçek'ten sanat yapıtına giden yolu gösteriyor, öykülerden kuramsız bir poetika geliştiriyor ve minyatür bir dünya kuruyor. Bu nedenle bir kılavuz saydığımız "Kırmızı Defter"in Paul Auster'in roman dünyası için bir giriş kapısı olduğunu düşünüyoruz.

kitapla kalın...

atatürk mason muydu?,hakan yılmaz çebi...


Atatürk Mason muydu? alengirli bir önsöze sahip ama ben içeriğini öyle bulmadım.Çünkü belge gibi unsurlarla desteklenmemiş. Türkiye'de ki mason tarihini anlatıyor kitap ve Atatürk'ün de masonlarla verdiği mücadeleden bahsediyor.Ama bu kısım genelde hatıratlardan alıntı.En çarpıcı kısmı Atatürk'ün gençliğinden itibaren masonlardan ve dönmelerden(kitabın tabiri)nasıl nefret ettiği ve masonlar tarafından zehirlenerek öldürüldüğü zira cumhurbaşkanlığı döneminde Atamız masonlara aman vermemiş ve tüm mason localarını da kapatmış.Aynı mücadeleyi 2.Abdülhamit Hanında verdiğinden ve kızıl sultan diye damgalanıp karalandığından ve Atanında verdiği mücadele sonucu din düşmanı olarak yaftalanıp halkı karşısında karalandığından bahsediyor kitap.Enteresan hatıratlar vardı ama profosyonel şekilde hazırlanmamıştı zira önceden yayımlanan kitabın pdfsinden alınmış ki paragraflarda ki numaralandırmalar bike redakte kısmında düzenlenmemiş.Masonların tarihimizi kirletme çabalarının kısa bir özeti niteliğinde...

arka kapak:

Yahudi şirketleriyle işbirliği içinde olan Yunus Nadi; Atatürk'ün elinden nasıl kurtuldu?

Atatürk Mason localarını Mason biraderlere kendi elleriyle kapattırıyor.

Mustafa Kemal Atatürk'ün 1935 yılında "Cehennem olun gidin. Defolun karşımdan Yahudi uşakları," diyerek Çankaya Köşkü'nden kovduğu Türkiye masonları, 70 yıl sonra Sezer döneminde Köşk'e geri döndü.

"Vay herif, sen bana saygı göstermeye mi geldin, defolup git memleketten, elimi kana bulaştırma. Ben hayattayken sen bu memlekette yazı yazamazsın," dediği dönemde Ahmet Emin Yalman Türkiye'yi nasıl terkediyor?...

Çocuk Esirgeme Kurumu kimlerin elinde?

Masonların Siyonistlerle ilişkileri var mı?

Türkiye Masonları'nın uluslararası Mason cemiyetleriyle olan bağlantıları...

Türkiye'de Masonluğun tarihi...

Masonluğa karşı cephe alan II. Abdülhamid ve Atatürk bu tutumlarının bedelini ağır ödüyorlar.

Tüm bu meraklı konuların dışında fazla bir bilgi kitabın içinde..
kitapla kalın...

farabi felsefesi ve ortaçağ felsefesi üüzerine etkisi,robert hammond...


Farabi Felsefesi ve Ortaçağ Düşüncesine Etkisi üç günde okuduğum 79 sayfalık felsefi bir risale.Sayfa sayısının az olduğuna bakmayın yinede bir günde okunmuyor.Ilk okuduğumda çok sindiremediğim bir kitaptı ama bu okuma beni ihya etti,tadını bol bol çıkardım.Yazar Robert Hommod, 870-950 yılları arasında yaşamış olan T0rk düşünürü Farabi (özellikle belirtiyorum ki insanlar Farabi ve İbn Sina'yı hep İranlı zannediyorlar)'nin genelde Ortaçağ düşüncesi üzerinede özelde 1225-1274 yılları arasında yaşamış Hristiyan kelamı resmi kurucusu St.Thomas üzerinde olan etkisini karşılaştırmalı alıntılarla işlemiş.Ve altını kalın kalemle çize çize St.Thomas'ın alıntı bölümlerinde bizzat Farabi'den etkilenme ötesinde aynen aldığını belirtmiş.#Farabi felsefesini pekçok açıdan değerlendirmesini işliyor kitap.Çok severek okudum.Islam felsefesi meraklılarına hitap ediyor.😉
☕ 

arka kapak:

Felsefe tarihinde yanlış bir kanı vardır:Batılı filozoflar felsefi düşünce alanında hep veren ve kaynaklık eden,Doğulu filozoflar da Batılılardan faydalanıp aktarmacılıkc yapan konumunda olmuşlardır!Doğu ve Batı filozofları çevresinde yapılan karşılaştırmalı çalışmalar gerçeğin hiç de sanıldığı gibi olmadığını göstermektedir.

felsefeyle kalın....

12 Eylül 2018

martin eden,jack london....


#martineden, uzun süredir #jacklondon'u çok sevmemem ve bir türlü bitmez korkusuyla🙊elimde tuttuğum bir klasikti.Keyif alarak okuyacağım aklıma gelmemişti.Martin Eden'nin hikayesi bana Stendal'ın Kırmızı ve Siyah'ından Türk filmi Kelebeğin Rüyası'na kadar bir yolculuk yaptırdı.Martin Eden'de Stendal'in Julyen Sorel'i gibi bir yükselme hikayesi ama şunu da belirteyim bence Amerikan klasikleri üslup ve edebi açıdan ne İngiliz ne Rus ne de Fransız klasikleriyle boy bile ölçüşemez.Martin Eden tutkuyla yazar olmak isteyen bir genç onunun bu tarafı da Kelebeğin Rüyası'nda ki şairlerin tutkulu şiir aşkına götürdü beni.Filmide iki şair zatürre oldukları halde ne tedavi gördüler ne karınlarını doyuracak bir iş bulma derdindeydiker(bu kadar hatırlıyorum)varsa yoksa şiir.Ya önce iyileş,iş bul karnını doyur şiir nerde olsa yazılır dedirten bir hayat şekli.Tabi bu durum mantık çerçevesinden hayata bakan insanla sanatçı ruha sahip insan arasındaki farkı ortaya koyuyor.Eden'de bazı nedenlerden dolayı ki anlatırsam spoiler içerir yazar olmayı aklına koymuş ve bu yolda gözünü karartmış denizci bir genç.Daha çok acaba yazarın hayatından izler mi taşıyor bu Eden dedim.
Kitabın sonuna doğru romantik bir iyimser sona mı gidiyor,gidiyorsa tam bir hayal kırıklığı olur derken heh dedim Julyen Sorel'inki gibi bir akıbet bu kitaba daha yakışır diye düşünürken Landon'a yaraşır bir son oldu.😉Bu durum da kitaba hem felsefi ruhu hem de klasik ruhu verdi bence. Yazarın ideolijik bakış açısı,felsefi düşünceleri,
felsefe ve bolca tutku serpiştirilmiş bir Jack London romanı.Boşuna korkmuşum.Zaten bu benim kaderim korktuğum kitapları hep beğenmişimdir.😁

arka kapak:

Jack London'ın, kendi hayatından izler taşıyan romanı Martin Eden, denizci bir gencin kişiliğinden ödün vermeden sınıf atlama çabalarını anlatıyor. Zengin bir ailenin kızına âşık olan Martin Eden, ona erişebilmek uğruna kendini ilme ve ünlü bir yazar olma hayaline adıyor; bu hayal uğruna takıntılı denilebilecek bir şekilde varını yoğunu ortaya koyuyor.

Edebiyat tarihinin kuşkusuz en özgün karakterlerinden biri olan Martin Eden, azmi ve zekâsıyla yalnızca işçi sınıfını değil, girmeye çalıştığı burjuva dünyasını da aşıyor. Böylece maskelerin ardında yatanı görüyor, toplumun gerçek yüzünü idrak ediyor. Neticede her iki sınıfa da ait olamamanın yorgunluğu, yazarlık serüveninde çektiği fiziksel ve ruhsal zorluklara eklenince Martin, derin bir yalnızlığa sürükleniyor. Başarı sürecinin haşinliğinin sonunda başarının tatminsizliğiyle karşı karşıya kalıyor. Jack London'ın başyapıtı olan bu trajik roman, okurlarını tıpkı Martin'in hayatı gibi dalgalı bir yolculuğa çıkarıyor.

kitapla kalın...

Maviçatı Yayınlarına ait olan ve elimde yedi tane bulunan felsefe serisinin yedincisi olan #johnbagnellbury'e ait olan #dusunmevekonusmaozgurlugubitti.😜 Sokrets'le taa Antik Yunan'dan başlayan,
Oryaçağ ile devam eden Reform ve Rönesansa ladar gelip bu dönemlerin az sonrasında yaşayan düşünürün zamanına kadar ulaşan bir felsefe tarihi kitabı aslında.Felsefe tarihini düşünme ve konuşma özgürlüğü kapsamında değerlendirmiş düşünür.
Ortaçağ ve sonrası kısmında Hristiyanlığı yakından ele almış ve Aydınlanmayla evrilmek zorunda kalan Kiliseyi ve Hristiyanlık inancını ayrıntılı irdelemiş.O kısım Avrupa tarihi kapsamında da değerlendirilebilir.Zevkle okunan bir felsefe tarihi kitabı olarak kısaca da değerlendirilebilir.🙋‍♀️🙋‍♀️
 ☕

kitapla kalın...

deli filozof,hüseyin rahmi gürpınar...


#huseyinrahmigurpinar'ın #delifilozof'u batılılaşmanın sosyal hayata etkilerini gündelik yaşamdan bir hikayeyle anlatıyor.Bir yandan batılılaşmanın sosyal ve ahlaki yaşamda nasıl çözülmelere sebep olduğunu çarpıcı bir şekilde gözler önüne sererken bir yandan da aklıselim düşünceye sahip bir kişinin o sosyal hayat içinde nasıl anormal gözüktüğünü insanın gözüne gözüne sokuyor.😁Sosyal inceleme romanı olarak önemli bir sosyolojik eser olsa da hikayeciliği oldukça zayıf kalmış benim okurken çok canım sıkıldı.😁
Yalnız yayınevi kitabı çok güzel hazırlamış yazarın biyografisi,tüm eserleri ve incelemeleri,romancı tarafının incelemesi gibi ekler çok faydalıydı.
☕ 
kitapla kalın...

prens,niccolo mahavelli...


Hem ulusal devlet yapısının öncüsü hem de faşizmin öncüsü kabul edilen #machiavelli'nin #sosyolojikdeğerlendirmelerden oluşan iyi bir prenslik ve prens nasıl olmalıdır sorusuna cevaplar bulduğu kitabı #prens bitti."Amaca ulaşmak için her yol mubahtır"şeklinde özetlenebilecek felsefesi Makyavelizim olarak adlandırılır.Freud'ungen 
bir tavırla her insan kötüdür bakış açısına sahip olan Machaiavelli'nin amaca ulaşmak için her yolu caiz görmesine şaşmamak gerekir.Yani ben şaşırmadım.Prensin özelliklerinden tutunda iyi bir ordu nasıl olmalıdıra kadar devlet yönetimiyle ilgli verdiği her türlü bilgiyi tarihten alıntı ve karşılaştırmalarla değerlendirmiş düşünür.Bu yüzden her ne kadar sosyoloji katagorisinde değerlendirilse de ayrıca bir tarih analizi kitabı da sayılır bence.
Akıcı,anlaşılır anlatımlı #sosyoloji'nin temel yapı taşlarından biridir Prens ve ikinciye 😉 #okudumbitti

☕ 

kitapla kalın...

insü cin krallığı,murat aydın...


Not:Kitapta minnacık gözükmüş.😄
Adından dehşetengiz bir kitap zannedebilirsiniz malum pek çok yerli korku filmi çekiliyor siccin,musallat bilmem ne diye.🙈😁Bu kitapta korku romanı zannedilebilir isminden dolayı ki ben de öyle zannedip almıştım 🙊ama değil.Gaybın kapıları son nebiyle birlikte kapatılmadan önce gökyüzüne çıkıp melekut aleminden haberler duyumsanyan(durumu en iyi bu sözcükle tanımlayabileceğim.)
cinlerin (yine bu yolla elde ettikleri kehanetle) kendi dünyalarında bekledikleri ve hem ins hem de cin alemine Hz.Süleyman'dan sonra hükmedebilecek bir hükümdarın geleceği kehaneti üzerine kurulu bir kitap.Kitapta epi topu en fazla üç tane olay oluyor ama yazar kitabı okunabilirlik açısından bence iyi kotarmış.Bir ilahiyatçı olarak kitapta cinler hakkında verilen bilgiler ne kadar doğru bilemiyorum 🙈ama merakım daha çok arttı diyebilirim.Kitabı okurken daha çok Supernatural aklıma geldi ki dizide sezon sezon bu minvalde konu çok işlendi.Kitaba hayran kalmadım ama nefrette etmedim,sonuna kadar da merak içinde okudum.Kitabın başındaki hissedilen acemi yazarlık tarzı sonradan toparlandı ve daha iyi bir duruma geldi.Bilemiyorum yazar kitabı uzun bir sürede yazmış olabilir.Yani kitabı okuduğuma pişman olmadım o yüzden benim için no problem.😁

☕ 

arka kapak:

Aslında her şey bir soruyla başlamıştı. "Tekrar Süleyman gibi birisi gelecek miydi dünyaya? Cinler, Zülkarneyn ve Süleyman'dan sonra yeniden insanın emrinde olacaklar mıydı?" Merak ediyorlardı, çünkü insan topraktan geliyordu, cinlerse ateşten.

Daha ilk insan yaratılmadan yeryüzünün halifesiydi onlar. Ama isyan etmişlerdi bir kere Yaratan'a. İsyanlarının bedelini topraktan gelenlere yeryüzü hâkimiyetini kaptırarak ödemişlerdi. Görmediklerine inanmayı reddecek kadar kibirliydi yeryüzünün yeni hâkimi insanlar. Ateşin çocukları cinler bu yüzden tekrar topraktan gelen insanın hükmü altına girmek istemiyordu. "Ben hâlis ateşten yaratıldım. Ademse topraktan; benden aşağı olan bu varlığa secde etmem." diyordu Şeytan.

İnsanlarla cinlerin yeryüzüne hakim olmak için verdiği gizli mücadele, İblis'in insanlara karşı nefretinin sırrı, insanların ve cinlerin yeniden beraber yaşayabilecekleri bir dünya hayalini kuran kehanet bekçileri... Ve bütün bunların yanısıra olayların gitgide daha karmaşık bir hale gelmesine neden olacak bir aşk hikâyesi... Okuyucunun bugüne kadar bildiklerini yeniden sorgulayacağı bir roman...

kitapla kalın...
Related Posts with Thumbnails