nalan yıldız'ın miliyet.com tık tık 'da ki 4nisan 08 yılı yazısını sizinle paylaşmak istiyorum.
ben yazıyı çok beğenmiştim ve uzun zamandır blogda paylaşmak için bekliyordum.
Alice: "Buradan gitmek için bana hangi yolu izlemem gerektiğini söyler misin?"
Cheshire Kedisi: "Nereye gitmen konusunda iyi bir anlaşmaya bağlı bu."
Alice: "Neresi olduğunun önemi yok!"
Cheshire Kedisi: "O zaman hangi yol olduğunun da bir önemi yok."
Alice: "Sonunda herhangi bir yere varsın da."
Cheshire Kedisi: "Elbette varacaksın. Eğer yeterince uzun yürürsen."
Siz hiç beyaz bir tavşanı kovaladınız mı? Alice kovaladı. Elindeki (Kör Saatçi”[1]nin tasarımı mı bilinmez) köstekli saate telaşla bakıp ,“Geç kaldım, geç kaldım”diye koşturan bir beyaz tavşanın peşine takıldı. Masalı bilirsiniz; Alice tavşanı kovalarken tavşan deliğine düşer ve kendisini bir anda <“harikalar>nda bulur. Özetle, bilmediğiniz bir kapı sizi bilmediğiniz bir dünyaya çıkarabilir. Orada gerçek dünyada başınızdan geçemeyecek olağanüstü bir hikâyenin kahramanı olabilirsiniz. Alice kadar şanslıysanız, kendisi gitse de gökyüzünde “gülüşü”asılı kalan, bilge bir kedi karşınıza çıkar. Kediden kâinatın sırlarına dair çok özel bilgiler alabilirsiniz. Ancak, daima uyanık olmanız gerekir. Aksi halde masal nerede başlıyor, gerçek nerede bitiyor, karıştırmak an meselesidir.
“Evren nasıl oluştu”, “İnsanın varoluşu sadece bir tesadüf mü?”, Gerçekten herşeyi yaratan bir “Tanrı”var mı? Varsa bile hangi Tanrı? Teologların mı, fizikçilerin mi? Yoksa… Bilim asırlardır bu sorulara cevap arıyor. Fizik dünyası bugün geldiği noktada “Herşeyin Teorisi”ni açıklamaya çalışıyor. Asıl sorun, bu noktanın da ötesinde ne olduğuna dair hiçbir fikirleri olmadığı.
Nobel fizik ödüllü Gerard Hoof, Maddenin Son Yapıtaşları[2], isimli çalışmasında artık gelinen aşada yapabilecekleri tek şeyin tahminlerde bulunmak olduğunu söylüyor; “Kuşkusuz şu anda bildiğimiz fiziğin tamamen geçerliliğini yitireceğini ve bunun yerine tamamen farklı bir şeyin konulacağını düşünebiliriz” diyor. Yine de temkinli, çünki tarih bilime öğretmiş ki; yeni kaşfedilen yasalar da uzun zamandır bilinen yasaların mantıklı genişlemesinden başka bir şey değil.
Paralel evrenler, olasılık teorileri, uzay zaman tartışmaları bilime aslında çok az şey bildiğini öğretmiş. Öyle ki, Bristol Üniversitesi fizik profesörü Robert Gilmore Alice Kuantum Diyarı’nda(İst., 2006, Güncel y.) isimli kitabında bizim <ı>“meraklı küçük kız”örneğini destekleyecek malzeme veriyor. Alice bu defa, fizikçilerin dünyasında kaybolup yolunu arıyor. Mantığın ve matematiğin sorularını masal dünyasının ardına gizleyen Lewis Carol’un aksine, Gilmore, masal dünyasını bu defa bilimin dünyasına aktarıyor. Kuantum dünyasında dolaşan Alice’in karşılaştığı kedi Cheshire değil, Shrödinger’in kedisidir
KUANTUM MEKANİĞİ’NİN ÖTESİ
Newton mekaniğide denen klasik fizik, maddeyi makroskobik olarak incelerken,
onun cevap bulamadığı bazı sorulara cevap bulmak amacıyla 20. yüzyılın
başlarında fizik dünyası, kuantum evresine geçer. Kuantum fiziği, parçacık
fiziğidir. Artık maddenin en küçük yapıtaşı atom değildir, atomaltı parçacıklar
ve bunların birbiriyle etkileşimi modern fiziğin konusudur. Werner Heisenberg
"matris mekaniği”ni (1925) ve Erwin Schrödinger "dalga
mekaniği"ni (1926) ortaya koyarak kuantum kuramını güçlü bir zemine
oturturlar. Bilim artık evrenin “canlı”olabileceğini düşünmeye başlar. Dalga ve
parçacıkların sürekli yer değiştirmesinin sezilmesi, gerçekliğin değişkenliği
fikrini de beraberinde getirir. “Tanrı vardır, yoksa bile”sözü bilimin
bilinçaltına yazılmaya başlar. Zaman artık, kırılan, bükülen bir
“yanılsama”dır. Kuantum kuramı günlük yaşamın içindedir. Niels Bohr, “Kopenhag
Yorumu”diye bilinen görüşünde bilimin gerçek dünyayla ilgili söyleyebileceği
fazla birşeyi olmadığını, tek yapabileceklerinin denklemler sonucu tahminlerde
bulunmak olduğunu ifade eder. Hiçbir şey sabit değildir; her şey olasılıklar
denizinde yüzer. Bohr ve Heisenberg gibi kuramcılar gerçeklikle ilgili herşeyin
öyle kalmaya mahkûm olasılıklardan ibaret olduğuna inanırlar. Bu da kuantum
mekaniğinin en önemli sorusunu beraberinde getirir; “Herhangi bir şey nasıl var
olur?”
KUANTUM MEKANİĞİ’NİN ÖTESİ
Newton mekaniğide denen klasik fizik, maddeyi makroskobik olarak incelerken,
onun cevap bulamadığı bazı sorulara cevap bulmak amacıyla 20. yüzyılın
başlarında fizik dünyası, kuantum evresine geçer. Kuantum fiziği, parçacık
fiziğidir. Artık maddenin en küçük yapıtaşı atom değildir, atomaltı parçacıklar
ve bunların birbiriyle etkileşimi modern fiziğin konusudur. Werner Heisenberg
"matris mekaniği”ni (1925) ve Erwin Schrödinger "dalga
mekaniği"ni (1926) ortaya koyarak kuantum kuramını güçlü bir zemine
oturturlar. Bilim artık evrenin “canlı”olabileceğini düşünmeye başlar. Dalga ve
parçacıkların sürekli yer değiştirmesinin sezilmesi, gerçekliğin değişkenliği
fikrini de beraberinde getirir. “Tanrı vardır, yoksa bile”sözü bilimin
bilinçaltına yazılmaya başlar. Zaman artık, kırılan, bükülen bir
“yanılsama”dır. Kuantum kuramı günlük yaşamın içindedir. Niels Bohr, “Kopenhag
Yorumu”diye bilinen görüşünde bilimin gerçek dünyayla ilgili söyleyebileceği
fazla birşeyi olmadığını, tek yapabileceklerinin denklemler sonucu tahminlerde
bulunmak olduğunu ifade eder. Hiçbir şey sabit değildir; her şey olasılıklar
denizinde yüzer. Bohr ve Heisenberg gibi kuramcılar gerçeklikle ilgili herşeyin
öyle kalmaya mahkûm olasılıklardan ibaret olduğuna inanırlar. Bu da kuantum
mekaniğinin en önemli sorusunu beraberinde getirir; “Herhangi bir şey nasıl var
olur?”
Kuantum Diyarı’nda kaybolan Alice’in peşine takıldığı tavşan, bir elektron,
Cheshire kedisi ise Tanrı’nın müstehzi gülüşüdür belki… Fizik araştırmacısı ve
mühendis William Arntz senaryosunu da yazıp yönettiği, “What the bleep do we
know!? Down the Rabbit hole”(Ne Biliyoruz ki!? Tavşan Deliği) isimli belgesel
filminde, bilim insanlarını ve izleyicileri Alice’in düştüğü “tavşan
deliğine”davet eder; kuantum fiziği kuramlarından hareketle, kuantum dünyasını
uzmanlara özetletir. Dünyayı algılayışımız günlük hayatımızı nasıl etkiliyor
sorusuna kuantum fiziği, nörobiyoloji, insan bilinci ve günlük hayat arasındaki
bağlantılar inceleyerek cevap arar. Tavşan deliğinden aşağı düşenlerin dünyayı
başka bir gözle gördükleri kuantum evreninin bir gerçeğidir.
paragrafta geçen belgeselin tamamını buradan izleyebilirsiniz
Madem ki, bilimi film kısmından anlatmaya başladık; bu bölümü bir fıkra ile
kapamak en iyisi… Temel bir gün yanına üç arkadaşını alıp ava gider.
Arkadaşları ilk defa ava çıktıklarından Temel’in rehberliğine dünden
razıdırlar. Ormanda biraz ilerledikten sonra, karşılarına küçük bir delik
çıkar; Temel, “Yatın yere, tavşan deliği!”der. Yere yatarlar; gerçekten kısa
bir süre sonra delikten tavşan çıkar. Acemi avcılar tavşanı hemen vurur,
yeniden yola koyulurlar. Bir süre sonra karşılarına büyük bir delik çıkar.
Temel yine seslenir: ”Yatın yere, tilki deliği”. Yatarlar. Biraz sonra tilki
çıkar, vururlar. Yola devam ederler. Bu defa daha büyük bir delikle
karşılaşırlar. Temel, “Yatın yere, ayı ini”der. Yatıp beklerler. Ayı çıkınca
vururlar. İyice havaya giren avcılar neş’e içinde ilerlerken birden kocaman bir
deliğin önüne gelirler. Merakla Temel’e bakarlar. Temel,“Uşaklar bu ne
deliğidir bilmiyorum, ama yatın yere, ne çıkarsa bahtımıza”der. Ertesi gün
gazetelerde şöyle bir haber vardır: “Dört avcı trenin altında kalarak can verdi.”
Kara delikler, solucan deliği, tavşan deliği… Bugün neredeyse her deliğin
başında bir bilim adamı duruyor. Olasılık hesapları, ihtimaller, teoriler
sonsuz… Hepsi bir deliğin içinden geçip “Harikalar Diyarı”na ulaşmayı ümit
ediyor. Ne var ki, Cheshire Kedisi’nin her defasında boşlukta yankılanan
kahkahası, bilim insanlarına gitmek istediği yer için henüz yeterince
yürümediklerini hatırlatıyor.
[3] Kuantum mekaniğinin temel dalga
denklemini yazan Erwin Schrödinger,1935'te ortaya koyduğu
<ı>“Schrödinger’in Kedisi”adı ile anılan düşünce deneyi ile meşhurdur.
Hava alınabilen bir kutuya kapatılan kedi, bir şişe zehirli gaz ve bir
düzenekle başbaşadır. Kedi düzeneği bozarsa, şişe kırılır kedi ölür, kırmazsa
bir saat sonra kutudan çıkarıldığında hala hayatta olacaktır. Bu durumda kedi
ya ölüdür ya diri. Bu örnek kuantum fiziği ile özetlenir.
umarım sizin ilginizi de benim ilgimi çektiği kadar çeker.
şaş kalın,hayrette kalın ama bilme şaşırın.....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yorumlarınız için teşekkür ederim :)