Cheshire kedisi,'Hangi yoldan gideceğim?'diye soran Alice'e 'Nereye gitmek istiyorsun?'diye soru ile cevap verir.Alice, ' Bilmiyorum' der ve kedi 'Öyleyse, hangi yoldan gideceğin de fark etmez.'diye cevap verir...
son günler elazığ'da güzel geçiyor ayrıca.kitap okuyorum,ders çalışıyorum,ilahiyatta derslere giriyorum,son hız formasyon alıyorum.bildiğiniz inek miyim ne :P :))
battaniye içinde kitap okuma keyfi.
şu anda hocamın kitabını okuyorum.anlaması da bir zor ki zormayın gitsin..ama anlıyorum he :))
yazar;yazan,çizen,okuyan,araştıran ve kendini geliştirmiş bir bayan.ben kitaptan keyif aldım ve zevkle okudum.ancak kitabın içeriği bana çok savruk geldi.kitap bölümlere ayrılmadığı için,kitabı okurken o bilgileri zihninizde hangi rafa yerleştireceğinizi bilemiyorsunuz.kitapta bol bol felsefik biligi bulunurken,astrolojiden de bahsediyor,elementlerden de.yani konu dağılımı iyi yapılmamış.astrolojiye bilimsel ve felsefik bir bakış açısı mı getiriyor kitap yoksa felsefe mi anlatıyor belli değil.o yüzden konu dağınık yerleştirilmiş bu yüzden ne okuduğunuzu anlamlandıramıyorsunuz.ama içeriği oldukça iyiydi.
Klasik astrolojiye göre insan, gezegen konumlarının işaret ettiği bir kader kıskacında dünyaya gelmekte, bu kadere mahkum olmaktadır. Bu düşünce, modern insan için insanı zavallılaştıran bir inanç olarak algılanmaktadır. Çünkü sadece dünya hayatının başarı, mutluluk ve şöhretini arayan insan, bu konuda kısıtlandığını öğrenmeyi zavallılık olarak görmektedir. Klasik astroloji, yıldızlara tapınılan zamanların izlerini de taşır. Sözde, gök cisimlerinin metafizik bir etki alanları vardır. Bu etkilerin, uygun zamanlar gözetilerek yapılan büyülerle istenilen hedeflere yöneltileceğine inanılmaktadır. Böyle büyücülükle ve şeytana tapınmayla uğraşan paganist astrologlar, ellerine düşürdükleri hissi kusurlara sahip zavallıları sömürebilmektedirler.
Dikkatle incelenirse görüleceği gibi, vahiyden kopmuş iki görüş arasında ciddi bir fark yoktur. Biri bilimsel, diğeri metafizik olsa da, her iki görüş de koskoca bir hurafeye dayanmakta ve insanı zavallılaştıran bir kaosa sebep olmaktadır. Kadere boyun eğmekle kaderi yenmeyi çalışmak arasında bocalayan insan, her iki durumda da kendisini düşmanca ve acımasız bir düzenin kurbanı olarak görmeye itilmektedir. Çünkü kaderin bir eğitim ve imtihan programı olduğuna inanılmamaktadır. ...
hadi ben içeride bir deliyim,siz dışarıda kaç akıllısınız...
Keyif verici,zevk aldığım bir kitaptı.ilk defa tasavvuf
içeren bir kitaptan keyif aldım.ama kitabın içeriği biraz acayipti.konu
tasavvuf olunca çok dikkatli bir şekilde okunmuyor mudur nedir anlamadım.hem
yazar kitabı çok acayip bir şekilde kaleme almış.neyden bahsedip konunun nereye
varacağı pek belli değil.üstelik kitapta çok ciddi basım hatası da var.biraz
oradan biraz buradan derken kitap nihayete eriyor.ilk önce bilimsel bir kitap
zannettim,ilk başları ciddi bir konudan bahsedecek gibiydi.sonra derviş Mehmet
aldı sazı eline ne söylediği belli değil.arkasından büyük alimlerden tayyi mekan tayyi zaman hikayeleri.bir ara
yazar kendi başından geçenlerden bahseder gibi oldu…aralarda devreye giren ve
pek çok kere tekrar eden beyit ve şiirlerden bahsetmiyorum bile.yani kitap daha
çok yazarın zihin haritası gibiydi.çok kişiseldi ve başkasının okunması için
yazılmış gibi de değildi.ama yazarın niyetinden haberim yok.neyse yine de nasıl
olduysa keyif aldım kitaptan iki günde de bitti.canınız isterse okuyun ama bir
konu bütünlüğü beklemeyin.zira her konu kendi içinde bile bütünlük arz
etmiyor.biran evvel yayınlamak için acele mi etmişler nedir.hiç çözemedim.bende
zart diye konuyu bitirir ve keyifli okumalar dilerim J
Adımı sorma her an değişiyor; Peşimden gelme ben de kayboldum!.. Divâneden bir söz çıkar, divânâ sığmaz Bu kitabın yazılmasındaki amaç, sufizm felsefesi ile ilgili gerçek bilgileri anlaşılır bir dille okuyucuya sunmaktır. Kitabımız aynı zamanda, Arapça klavye ile Kur'an'ın şifresini çözdüğünü zannedenlere, bu bağlamdaki yerli ve yabancı şifrecilere, İsviçre Bern fizikçilerine, tüm mikro ve makro metafizik teorilere, Kabala'da kendi doğrusunu inceleyen kabalistlere, düşünce ile mutluluğa ve başarıya ulaşıldığına inanan kuantum ve Kant felsefecilerine de bir cevap niteliği taşımaktadır. Sonsuz varoluş ve âlemler, hassas bir hesapla, muhteşem bir ahenk içinde, ilahi zaman geometrisi üzerine yaratılmıştır. Ay, güneş ve yıldızlar kâinatı kozmik seyahatlerini sürdürürken, yörüngelerinde oluşan anı, günü, haftaları, ayları, yılları ve yüzyılların takvimini mekan ve zamana her an yeni bir varoluşla sunmaktadır. Zaman ve mekân içinde yazılan bu satırlar kalemin ucundaki elektron uçuşmaları ile kozmik perdeyi dalgalandırıp, manevi âlemin tüm kaidelerine uyularak zaman ipine sıkıca bağlanmış, itina ile mekânın içine kaldırılmıştır. Kâğıda dokunan kalem, kibritten daha büyük yangın çıkartır. Tasavvur merkezimin zembereği kırıldı, seni bulamıyorum; sakın beni kaybetme.
bir aylık istanbul tatili bitti.çok keyifli ve bol alışverişli geçti.ama resim çekmeyi hep unuttum.neler neler aldık oysa.miss gibi kırtasiye alışverişleri,hediyeler,süsler daha neler neler..
neyse geçti artık.son günlerden bir kaç bir şey söyleyip hemen #mylovelygirl'ü izlemeye dönüyorum.
kahve keyiflerinden bir keyif.
.
bu kız kardeşimin evinden kahve manzaraları.
az önce yedikti bu makarnaları.yatta geber yemeği :)
mutfak cadısına başlayayım dedim ama nasip olmadı.
şuan menon okuyorum.platon'dan hiç bu kadar keyif almamıştım :)
elazığ'a döneyim ingilizce çalışmaya başlayacağım..
murakami'yi okumaya son hız devam.gerçekten herkesi kendine hayran bıraktığı kadar var.ilk okuduğum iki kitabını sevmemiştim,demek ki yanlış kitaplarla başlamışım ama bu kitap gerçekten çok iyi devam ediyor.
gerçekte neyi istediğimizi itiraf etmeye gücümüz var mı ?
ya da en gizli dileklerimizi,bizden bile saklı olan bilniç altımızı keşfetmeye cesaretimiz var mı ?
görünen gerçeklik içinde neler istediğimizi daima biliriz ama bilinmeyen derinliklerimize indiğimiz de kendi gerçekliğimizden korkar ve tam olarak neyi istediğimizi bilemeyiz..
bu filmi yıllar yılar önce lise zamanım da izlemiştim.o zamanlar kanal 6 televizyonu vardı ve film o kanalda gösterilmişti.filmin sonunu o dönem itibariyle getirememiştim.çünkü iki buçuk saatlik filmi çok geç bir saatte vermişlerdi.bende filmin sonuna ne kadar kaldığını bilmediğim halde ,yeniden izleyince gördüm ki az kalmıştı,yatıp uyumuştum.ayrıca filmin adını da bilmediğimden filme yıllar sonra ulaşabildim.
filmin ne anlattığını o zaman tam anlamıyla kavrayamamıştım.ben üç adamın hayat yolculuğu şeklinde yorumlamıştım ki bu fikir az çok doğruymuş.bir de şunu söyleyeyim ki rusça film izlemek pek keyifli değil.yani fonetiği çok keyifli bir dil değil.film boyunca brajlav,trışlvav,krijlav,..:)) yani rus arkadaşlar kusuruma bakmasın,malum rusça kaba diller arasında.
hani bazı filmler ya da kitaplar ya da şeyler nutkumuzu tutturur ya,bunlardan biri de izlediğim the horde/baskı (yazısı için buraya tık tık )filmiydi,
stalker'da ilk izlediğimde bana bu duyguyu yaşatmıştı.
.
filmin konusu kısaca şöyle.
dünyaya bir meteor düşmüş ve tüm dünyanın gerçekliği değişmiştir.olaylar dünyanın bilinmeyen bir ülkesinde geçer.bu ülke de zone adı verilen bir bölge de bir oda mevcuttur ve iddialara göre bu odaya ulaşabilenlerin tüm dilekleri kabul olur.o odaya da ancak iz sürücüler eşliğinde ulaşılır.işte bu noktada bir yazar ve bir profesör iz sürücü eşliğinde derin bir felsefik yolculuğa çıkarlar.
film ağır bir felsefe kitabını okumak gibi.felsefeyi ve kitap okumayı sevmeyenlerin yaklaşmaması gereken türden.film arkadi ve boris strugatsky kardeşlerin yol kenarında piknik romanından uyarlanmış.itiraf etmek gerekirse ben daha önce ne bu yazarları ne de bu kitabı hiç duymamıştım.dediğim gibi yıllar önce izlediğim ve tek kelimeyle nutkumun tutulduğu bir filmdi.
filmin işlenişi çok farklı.oda'ya neden sadece iz sürücüler eşliğinde ulaşılıyor ? neden sadece iz sürücülerin oda'ya ulaşmaya yetecek şekilde cesaretleri ve zihinsel becerileri var? neden diğer normal insanlardan farklılar?iz sürücüler birer rehber,önder ya da peygamberi mi sembolize ediyor.ya da onlar insanın yolculuğunda ki insanı tanrı'ya ulaştıran birer ulvi varlık mı?
iz sürücünün yolda söylediği gibi odaya neden sadece umudunu yitirenler ulaşıp dilek
dileyebiliyorlar ? yönetmen insanın umudunu hiç kaybetmemesi gerektiğini ve bu umut yolculuğunun da çok acı ve sancılı mı olduğunu anlatmak istiyor ?
bölge'de iyilerin mükafatlandırılıp kötülerin cezalandırılması da dini bir gönderme mi,yoksa dini bir eleştiri mi?ayrıca film boyunca gördüğümüz balıklar ve ne cins olduğunu anlayamadığım siyah köpek metaforları tam olarak ne anlama geliyor ?
teknolojiye ve güce ciddi birer eleştiri savuruyor film.
oda'nın da gösterilmemesi,filmi her izleyen izleyicinin kendi sorularını ve dileklerini keşfetmeleri için mi?
film de yazarında bahsettiği gibi gelecek zamana gittiğimizde gelecek zaman şimdiki zaman olur,yani aslında gerçeğe ya da mutluluğa ulaşılamaz mı ? ya da zamanın kaypaklığına ve geçiciliğine güvenilemez mi? yoksa zaman ve o zamanın içinde ki sahip olduklarımız tamamen geçici ve aslında gerçekte sahip olmadığımız şeyler mi?
iz sürücünün yolculukta dediği;bura da her dakika her şey değişir sözü gerçekliğimizin her an değiştiğine bir işaret mi ?
epikür'ün de dediği gibi aynı nehir de iki defa yıkanamazsın..
bölge'nin olduğu sahnelerin renkli,diğer sahnelerinse renksiz kullanılması bölge'ye anlam kazandırmak için mi? işte tüm sıradan adem oğullarının hayatları da böyle anlamsız,renksiz ve sırdan ancak gerçekliğin peşinden umuda yolculuğa çıkanların hayatları anlam ve renk kazanır mı demek istemiş yönetmen ?
peki ya her şeyin viraneye dönmüş olduğu bölge'de,oda'ya ulaşmadan az önce gelen telefonun anlamı nedir bakın onu çözemedim işte.teknolojinin en umulmadık yerlere kadar,hayatın her alanına yerleşmesi mi? bu olabilir bence.
yine filmde sanırım yazar söylüyordu hiç bir yerde mutlu insan yoktur ya da görülmüyor sözünden
yola çıkarak kendi mutluluğumuzu,bize mutluluk verecek kendi bölge'mizi aramamız mı salık veriliyor.
evet...bence bütün bu soruların cevabı evet.film insana bir çok soru sordururken,kendi içinde bir çok soruyu da cevaplatıyor.her izleyenin kendi sorularını soracağı,kendi gerçekliğini sorgulayacağı,kendi umut yolculuğuna çıkacağı,kendi bölge'sini bulacağı bir film dolayısıyla her izleyen farklı cevaplar bulacaktır filmden.
her izleyen farklı tatlar alacaktır.
aslında felsefe de tam olarak gerçeklik arayışı değil midir ? bilgiyi,varlığı sorgulamak ve her insanın kendi doğrusuna ulaşması değil midir felsefe ?
zaten her soru bir cevabı barındırırken,her yeni soru da içinde yeni sorular içermez mi?
film de insanı böyle bir felsefi yolculuğa çıkarıyor,yeni sorular sorduruyor.
bilinenden bilinmeyene,somuttan soyuta yapılan bir yolculuk...
bir de ben filmi öyle bir konsantrasyon içinde izlemişim ki filmde tek bir müzik sesi bile duymadım.siz filmi izlediğinizde müziklerin filme kattığı anlamları bana söylerseniz sevinirim...
filmin öyle muhteşem efektleri,sahne tasarımları yada kostümleri falan yok.büyük bir yalınlık içinde harabeye dönmüş bir dünya da felsefe ve arayış yolculuğuna çıkıyorsunuz.
belki de filmde ki bu tarz ;insanlığın harabe haline gelmesi,kapitalist bir dünya da insanlığın unutulması gibi bir takım olgulara yönetmen tarafından yapılmış bir göndermedir.
filmin bir de sscb döneminde çekildiği düşünülürse bu düşüncem de haklı gibi duruyorum.tabi yönetmenin aklından neler geçtiği bilinmez.
yazarlar felsefenin kitabını yazar,yönetmen ise felsefenin filmini çekmiş.satır satır kitap okur gibi sahne sahne filmi okuyorsunuz.
tarkovsky eğer antik yunanda yaşasaydı kesin bugün ders kitaplarında onu okuyo olurduk ki,aristo ya da platon tarkovsky2nin zamanında yaşasalardı felsefeyi yazmak yerine onlarda felsefenin filmini çekerlerdi diye düşünüyorum :)
alıntı..
Bir nevi kıyamet sonrası gelecekte, isimsiz bir ülkedeyiz. Düşen dev bir meteor açıklanması güç olaylara sebep olmuştur. Yarattığı etki Zone adı verilen bir alanda etkili olmaktadır. Bu alanın ortasında yer alan bir odada insanlığın en derin tutkularını gerçek yapacağı söylenen bir güç vardır. Dikenli teller ve askerlerle korunan Zone’a sadece zihinsel güçlerive yeterli cesaretleri olan Stalker’lar girebilmekte ve eşlik ettikleri insanları odadaki güçle yüzleşmeye götürmektedirler. Kahramanımız da böyle bir Stalker’dır. Karısının itirazlarına rağmen bir bilimadamı bir de yazarı yanına alarak hayatının yolculuğuna çıkar…
Meşhur Rus bilim kurgu yazarı Arkadi ve Boris Strugatsky kardeşlerin Yol Kenarında Piknik isimli romanından uyarlanan Stalker ile Tarkovsky, Solaris’te bıraktığı yerden psikoljik bilim kurguya geri dönüyor. Film göründüğünden daha çok alegori ve sistem eleştirisi içerse de yönetmen bunu ustaca alt katmanlara yerleştirmeyi beceriyor…Benim gözümde ‘fikri bunalım’ her zaman bir sıhhat belirtisi olmuştur.Zira bence, ‘fikri bunalım’ kendini bulma, yeni inançlara kavuşma çabasıdır.Fikri bunalıma, fikri sorunlarla yüzyüze gelmekten çekinmeyen herkes, eninde sonunda düşmek zorundadır.Başka türlü olması da beklenebilirmi?Hayatın uyumsuzluklarla dolu olmasına karşın ruhumuz uyum diye yanıp tutuşmaz mı?İşte bu çelişki, hareketin uyarıcısı, ama aynı zamanda acılarımız ve umutlarımızın kaynağıdır.Bizim fikri derinliğimizin, manevi imkanlarımızın onayıdır.Stalker, işte bu düşünceler etrafında döner.Filmin başkişisi umutsuzluk anları yaşar.İnançları sarsılır.Genede her seferinde, umutlarını ve hayallerini yitirmiş insanlara hizmete adanmış olduğunu yeniden hisseder…Senaryonun yer, zaman ve mekan birliğini koruması bu filmde benim açımdan son derece önemliydi.Ayna’da filmin kahramanını kaçınılmaz varoluş sorunlarıyla yüz yüze getiren olgular karmaşasını; belgesel malzemeyi, rüyaları, hayalleri, umutları, öngörüleri ve anıları kurgulamak beni daha çok cezbederken, Stalker’de kurgu parçaları arasında zamansal bir atlamayla çok özen gösteriyordum.Zaman akışının bu filmde, tek bir çekim içinde anlaşılmasını, yani kurgunun yalnızca eylem sıralamasını belirlemekle yetinmesini istiyordum.Çekimde ne bir zaman fazlalığı olmalıydı ne de çekim, yalnızca dramaturjik bir malzemeyi düzenleme işlevini yürütmeliydi.Her şey, sanki ben bütün filmi tek bir çekimle tamamlamışım gibi bir etki yaratmalıydı.Bu tür sadelik, hatta tutumluluk, bana çok büyük bir imkan sağlarmış gibi geliyordu.Sonuçta dış etkenleri olabildiğince az kullanmamı engelleyecek ne varsa hepsini senaryodan attım.Genel filmsel inşada sade ve mütevazi bir yapıya kavuşmak istiyordum…(Andrey Tarkovski:Mühürlenmiş Zaman)
vikipedi..
İz Sürücü(Rusça: Сталкер)Andrei Tarkovsky`nin1979tarihli filmi. Film üç adamın (yazar, bilim adamı ve iz sürücü)Bölge`ye (Zone) yolculuğunu ve Bölge`de yaşadıklarını anlatır. Bölge`ye girmek yasaktır, çünkü Bölge insanın girdiği zaman en içteki dileğini gerçekleştirdiğine inanılan bir odaya sahiptir. Filmin başrol oyuncuları; iz sürücü rolündeAlexander Kaidonovsky, yazar rolündeAnatoly Solonitsynve profesör rolündeNikolai Grinko`dur.Alice Friendlich`de İz Sürücü`nün karısı rolündedir.Film, Boris ve Arkady Strugatsky kardeşlerinYol Kenarında Piknik adlı kısa romanının (Rusça:Пикник на обочине) birebir olmayan bir uyarlamasıdır. Romanda, Bölge bilime karşı gelen birçok garip yapıdan ve döngüden oluşur. Romanla film tam anlamıyla aynı olmasa da karakterler ve yaşadıklarına tepkileri benzerdir.
vikipedi..
Tarkovsky`nin bilim kurgu filmiSolaris`inin büyük başarı kazanması üzerine,Sovyetfilminin deHollywoodfilminin yaptığı her şeyi yapabileceğini kanıtlamak amacıyla bu film için çok geniş bir bütçe ayrıldı. Filmin ilk olarak sansasyonel özel efektler ve ilginç yan hikâyelerle dolu olması bekleniyordu.Tarkovsky, bütün özel efektleri ve bütün yan hikâyeleri senaryodan çıkardı ve tamamen orijinal hikâyeye ve bu hikâyenin asıl sorusuna odaklandı: "Eğer en derindeki dileğinizi gerçekleştirme fırsatınız olsaydı, bunu gerçekten ister miydiniz ?" . Ayrıca hikâye üç kişi üzerine kurulu biçimde tekrar yazıldı.Çekimler tamamlandıktan sonra ekip Moskova`ya döndü; fakat filmin bir laboratuar kazası sonucu harap olduğunu gördü (bazıları filmin Sovyet sansürüne takıldığını ve bilerek yok edildiğini söyler).Filmi tekrar çekmekten başka yol yoktu, ikinci çekimler başladığında iklim daha kötüydü, benzer sahneleri tekrar çekmek sinir bozucuydu ve bu yüzden filmdeki karakterlerin korkmuş ve kederli halleri aslında tam anlamıyla bir rol değildir.1957`de yaşanan fakat daha sonra saklanan Mayak nükleer kazasının oluşturduğu binlerce kilometrelik çöle benzeyen Bölge`nin de Tarkovsky`i etkilediği söylenir. Film çekildikten 7 yıl sonra yaşanan Çernobil kazası`nın ardından terk edilmiş nükleer bölgede çalışanlar kendilerine "İz Sürücü" demiş, bu alanı da "Bölge" olarak adlandırmıştır.
filmin imdb puanı:8,2.yönetmeni:andrei tarkovsky.yapım yılı:1979
filmden replşkler :
çükü zayıflık harika bir şeydir.güç ise hiç bir şey değildir.
istediğim, istediğimi nereden bileceğim.ya da istediğimi istemediğimi.ya da istemediğimi istediğimi.bunlar kararının verilmesi çok zor şeyler.
(sanırım bu söz tam olarak böyleydi )
bir insan yeni doğduğunda zayıf ve esnektir.öldüğü zaman ise kaskatı ve duygusuzdur.bir ağaç büyürken körpe ve yumuşaktır.ama kuru ve sert hale geldiğinde ölüp gider.sertlik ve güç ölümün arkadaşlarıdır.esneklik ve zayıflık varoluşun tazeliğinin ifadeleridir.kendini sertleştiren hiçbir şey kazanmayı başaramaz.
(saniki ta 1970'lerden yönetmen günümüz türkiye'sine seslenmiş gibi..)
her şey burada artık çok geç olduğunda ortaya çıkar.
insanlık umurumda bile değil.tüm insanlık içinde tek önemsediğim kişi.kendim.
gerçekten değerim var mı ?yoksa diğerleri gibi boktan biri miyim ?
(argo kullandığım için özür dilerim efem :) )
asla geri döndüremeyeceğin şeyler yapma..
basit ve renksiz kısır bir yaşamdansa acılı bir mutluluk daha iyidir..
trailer..
film tam anlamıyla gerçeklik ve umut yolculuğunda felsefik bir tat....iyi seyirler..
bin kere zulme uğrasan da bir kere zalim olma.hz.ali
...bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizlik yapmaya sevk etmesin...maide/8
Sakın,Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah,onları ancak gözlerinde dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.İbrahim42
nasıl bir vicdan fırsat bu fırsat deyip komşusunun evini basıp evini yağmalatır,banka matikleri kırdırır,bakkalını boşaltırır,kuyumcu dükkanlarının camlarını indirtip içini yağmalatır.kundaklanan hastaneler,ölen masum insanlar....
bunun adı milliyetçilik falan değil.rabbim her kese vicdan nasip etsin.o olmadı mı ne iman,ne inanç ne de milliyetçi değerler hiç bir işe yaramıyor görüldüğü üzere..
huzurlu,mutlu,güvenli yarınlara..
bunları söylemek istedim.daha çok şey söylemek isterdim ama itidalli insan kalmamış ne yazık ki :/ anlaşılacağımı düşünmüyorum.bayramdan beri kalbim kırık hissediyorum...
inş daha fazla masum insan ölmez ve kendi çıkarları için de kandırılan yine vatan evlatlarının vicdanları dile gelir.
daha ne denir ki...
bu yazıyı özellikle bu resimlerin üzerine yazdım ki her resim bakmak isteyen okur.
vicdanlı insanların yaşadığı bir dünya dileğiyle...
cydonia kada sürükleyici olmasa da fena sayılmazdı.en azından
bu tarz kitaplarında türk yazarların elinden çıkması hoş.
bulursanız alın okuyun ama 50.000 yıl öncesiinin anlatıldığı bölümler de sıkılabilirsiniz.
zaten kitap laz gül dedeyle başlıyo.sizde kitabın kapağında ki bilmim kurgu yazısından dolayı bu ne la ! şeklinde şaşırabilirsiniz.sonra atlantis'te mi yoksa uzayda mı yaşadıklarını tam olarak anlamadığım :) saul'lüler var.o zaman da hee tamam artık bilimli kurgulu olan kesime geçtik diyorsunuz.neyse hikaye biraz sürüklense de yazarın çok akıcı bir dili yok sonuna doğru bayağı sıkıldım.araya da bayram girince okuyasım tamamen kaçtı.
yine de bu tarz denemelerin devam edebilmesi açısından desteklenmesi gereken bir kitap bence.
yine de beğendiğimi söylemeliyim.
Yaşam...
Evren...
Yaratıcı...
Yaşamın anlamı,
Evrenin sırları,
Yaratıcının yetileri,
Bilinmeyenler, mucizeler, ihtimaller, sınırlar...
Aklın sınırlarını aşan muamma denklemler.
Tüm soru işaretleri ile ufka açılan yeni bir bakış acısı.
Soluksuz okunacak fantastik, bilim kurgu
Cehennem Böceği.
Okuyamayanlar çok şey kaçıracaklar...
alan hosman
nette kendisinin icatçı,mucit bir kişilik olduğu söyleniyor..
keyifli okumalar,barış dolu,ırıkçılığın yapılmadığı bir dünya diliyorum...
size gençlik :P dönemlerimde ki en sevdiğim filmlerden birini önereceğim.90'lardayız.o dönemde neler yok ki,new kids on the block'lar,jon bon jovi'ler,kickboxer'lar daha aklıma gelmeyen neler neler.bu film sık sık gösterilirdi de tek saniyesini kaçırmadan izlerdim.ayrıca sabahlara kadar kanal kontrol edip acaba bu gece de gösterilir mi diye beklediğim de çok olmuştur hani :) arkasından 3'ü ve 4'ü de gelse de hiç biri ikincisinin yerini tutamadı.bir da sasha mitchell'in oynadığı 1999 sınıfı vardı ki o da başka bir alem :) bilim kurgu bir filmdi.harika bir oyunculuğu olmasa da gençlik dönemimin idolüydü kendisi :)
filmin anlatmaya değer muhteşem bir konusu yok ama bir dövüş filmi için oldukça iyi kotarılmış,oyunculuğu
yok ama aslında sasha mitchell oyunculuk eğitimi almış bence oyunculuğu da çok tatlı hani :) yani filmde sasha'nın olması yetmez mi? bence o dönem için yeterliydi :)
illa ki konusundan bahsedeceksem ; david sloan,sloan'ların sonuncusudur ki abisi rolünde van dame var,abeylerinden kalan bir salon işletir.beş parası da yoktur ama yiğit bir delikanlıdır.para için dövüşmeye de karşıdır ayrıca kendisini abeyleri kadar iyi görmez.gelin görün ki hikaye bu ya abeylerinden bilene daha iyidir.sonra bazı kargaşalar yaşanır salon kundaklanır,küçük bir çocuk ölür,david sloan'da ağır yaralanır.artık savaşmak için nedenleri vardır.ve dövüşçümüz dövüşmeye karar verir.ölümlerin ardı arkası gelmez.david'in yetiştirdiği öğrencisi,abeylerini de öldüren tong po tarafından dövüş esnasında öldürülür.artık elimiz de bir adet kızgın delikanlımız vardır.hikaye böyle devam eder gider.hoş eğlenceli,akşam saatinizi neşelendirecek bir film.
şimdiler de sadece flash tv'de gösterilen bir film olsa da izlemenizi tavsiye ederim.
sırf nostalji için gene gene izlenir :)
bunun sasha mitchell'i görmekle bir ilgisi de yok :PP
sasha mitchell'in,jansen ackles benzerliğini de bilmem fark ettiniz mi ?
sasha mitchell...
jansen ackles...
unutmadan filmde bir de taylant'lı bir karate hocamız var ki evlere şenlik :))
david'i apartmandan aşağı atmadan az öncesi :)
imdb puanı;4,4,
1991 yapımı bir film.
filmde kullanılan müziklerinde gerçekten çok iyi olduğunu söylemeliyim.
tam da 90'lara yaraşır müzikler.
dövemesi de on numaraydı hani :))
trailer:
filmden soundtracklar :
çok hoş bir şarkı ; a man alone,yalnız bir adam
çok hoş bir şarkı daha :
my brother's eyes.kardeşimin gözleri.
bir güzel parça daha.
Now it's all up to you,şimdi her şey sana bağlı
buda çok güzel hüüzünlü bir parçaa
filmden en beğendim dövüş sahnesi
sasha mitchell gerçekten de çok iyi bir dövüşçüymüş
tong po ve david'in dövüş sahnesi
filmden sevdiğim bir sahne daha
eğlenceli sahnelerden biri daha
kickboxer 2 full film
kickboxer 3 the art of war
yapım yılı 1992,imdb puanı:3,9
olaylar birezilya'da geçer,film ikincisi kadar olmasa da idare eder.
eğlenceli sahneleri ve esprileri olan bir filmdi.
filmden bir dövüş sahnesi
trailer
dövüş sahnesi
kickboxer 3 full izle
kickboxer 4 the aggressor
yapım yılı 1994,imdb puanı:4,1.bence serinin en kötü filmiydi.filmin kötü karakteri tong po david solone'nin karısını kaçırır ve intikam için bir dövüş başlar gider.çok saçma bir gidişatı vardı filmin.izlerseniz sizde görürsünüz.
trailer
kickboxer 4 full izle
nette de kolay bulabileceğiniz bir film değil.ben sadece çok arama yaptıktan sonra iki sitede bu filmi buluştum ki sitelerden birinin takibini de kaybettim.kickboxer 3 ve 4'ten de eser yok ne yazık ki :/
size sitenin linkini vereyim de aramak için uğraşmayın emi :)))
bu gece için ailece izleyebileceğiniz nostaljik bir dövüş filmi.
kaçırmayın derim.
iyi seyirler..
not:yotube bunu neden yapmış bilmiyorum ama filmler hep umlanmış ya da geri sarımda youtube yüklenmiş.sanırım dvd alınsın diye yada onun gibi bir şey.
ha bu arada pek çok film için bu geçerli.onca dandik film youtubedeb izlenebiliyorken güzel filmlere yazık olmuş.hayranlar için hayal kırıklığı.