Jean Paul Sartre'ın 250 sayfa boyunca varoluşsal çığlıklar attığı Bulantı'sını okurken çok sevdiğim Haykom Cepkinimin hasıl-ı kelam niteliğinde ki şarkı sözleri "Gözümde yaş bomboş elim,hiç bir şeyin dibindeyim" kulaklarımda çınlamıştı.Varoluşsal kriz bu kadar net,bu kadar güzel ifade edilebilirdi....Varoluşsal felsefenin kurucularından kabul edilen Kieekegaard'ın umutsuzluk üzerine yazdığı bu kitabı da okurken en sevdiğim film kahramanın en sevdiğim repliği kulaklarımda çınladı.Ne diyordu Eoumnd oğlu Eomer "Umut bu topraklardan gitti."Umut etmeyi uzun bir süre önce bırakmış biri olarak Kierkegaard'ı okumak acı vermeliydi ama o da olmadı benim için.Yalnız umutsuzluk üzerine yapmış olduğu psikolojik tahliller çok sağlamdı.Özellikle ikinci bölümde ki dindar Hristiyan için yaptığı çözümlemeler keyfliydi.Gerçi "umutsuzluk günahkarlıktır"diyor ve bu bakış açısına göre ben düşünürümüz için günahkar bir kulum ama ilk bölümde yaptığı "umutsuzluğa bir kere bile kapılmamış insan yoktur"şeklinde ki psikolojik tahliline göre de sıradan bir modern çağ insanıyım.#kierkegaard kitapta bu şekilde yer yer kendiyle çelişkiye düşüyormuş gibi görünse de bunun nedeni derin psikolojik tahlil gücünden kaynaklanıyor.Sabırlı,dikkatli ve derin bir okuma istiyor kitap.Bende sabır ve dikkat kısmı eksik o yüzden "of içimi şişirdin adam"kabilinden kendi kendime hayıflandığım oldu ama varoluşsal problemler yaşıyorsanız ve Aratorn oğlu Aragorn gibi "Hala umut var."diyorsanız ki Eomer gibi de düşünseniz bu kitabı okumalısınız.Arada patlar çatlarsınız ama olsun.🙊Bu arada Kierkegaard'ın da kendi içinde ince esprili bir dili var.Özellikle Hz.Ibrahim'in kurban olayını irdelediği Korku ve Titreme'sinde bu dil daha belirgin.Ben gerçekliğe olan inancını yitirmiş biri olarak varoluşsal felsefeyi sevmiyorum.Netice de "Kaşık yok!" hangi varlık...? Umutta yoksa geriye insan olmaktan ne kalır...? Geriye hiç bir şey kalmıyor,nur topu gibi bir depresyon ve mutsuzluk...Işte Kierkegaard'da bunun peşinde.Bir umut ve mutluluk formülü var mı peki?Onu da siz okuyunca görün..☕☕
arka kapak:
Soren Kierkegaard; şu Danimarkalı filozof, varoluşçuluğun babası... Kierkegaard’a göre umutsuzluk evrenseldir, çünkü insan sonluluktan sonsuzluğa geçişi umutsuzluk yoluyla gerçekleştirir. Umutsuzluk kaçınılmazdır, onu bir an olsun yabana atamayız. Benliğin iflah olmaz hastalıklarına karşılık umut üzerine topyekûn iyimser bir felsefe geliştirmek ruhumuza yapılabilecek en ağır saldırılardan biridir. Bir mustarip kötü bir teselliyle avutulabilir mi? Umut üzerine gerekli-gereksiz sarfedilen sözler ölümcül bir hastanın yanında yapılan gaflara benzeyecektir ve pek az teskin edicidir! Oysa umudunu sonuna kadar tüketmiş bir ruh hali gerçeği kavramak adına daha doğru bir adım atmış olur. Umutsuzluk kaçınılmazdır, insanın karşıtların bir sentezi olmasının, daha doğrusu diyalektik bir varlık oluşunun gereğidir. Sonlu varlığı ile sonsuz varlığı arasına sıkışan insan “kendi olma” sürecini umutsuzluk içinde yaşar.
Kierkegaard için umutsuzluk ölümcül hastalıktır. “Bu hastalıktan ölünmesinden veya bu hastalığın fiziksel ölümle sona ermesinden çok, bu hastalığın işkencesi, can çekişen ama ölemeden ölümle savaşan kişi gibi ölememektedir, sürekli bir can çekişme hali içindedir.” “Ölümcül hastalık dar anlamda kendisinden sonra hiçbir şey bırakmadan ölüme giden bir hastalık demektir. Ve umutsuzluk budur.” Umutsuzluğun özü yaşamın hiçbir şey olmamasıdır.
Kierkegaard bir dinin çerçevesi içinde yapıtlar üretmesine karşılık aynı zamanda insanoğlunun en temel sorunlarını ortaya koyar. Kierkegaard birden ve doğrudan varoluş gizeminin içine dalar. Hegel’de en üst noktasına ulaşan akıl ve sistem felsefesine karşı bireyin varoluşunun akıldışılığını, paradoksunu açığa serer.
felsefeyle kaıln...