28 Haziran 2017

sır....


bir ara pcim bozulmuştu ve sadece youtube videolarını açıyordu.bende sabahtan akşama kadar ya belgesel ya da keanu reeves videolarını izliyordum.o kadar çok keanu reeves videosu izlemiş durumdayım ki adamı artık akrabam zannediyorum.yolda görsem nassın gurban derim yani :D
neyse sır diye çok hoş bir belgesel izlemiştim.kitabı da var.
belgeseli etkileyiciydi.kitabı okumadım ama belgeseli tavsiye edebilirim.


Avuçlarınızın içinde tuttuğunuz Büyük Sır

Avuçlarınızın içinde tuttuğunuz Büyük SırAsırlar boyunca elden ele dolaştı. Ona gıpta ettiler. Sakladılar. Kayboldu, çalındı ve inanılmaz paralara satın alındı. Tarihin en önemli kişilerinden bazıları bu yüzyıllar yaşındaki Sır'rı çözmüştü. Platon, Galileo, Beethoven, Edison, Carnegie ve Einstein'ın yanı sıra kimi kaşifler, teologlar, bilimadamları ve büyük düşünürlerin çoğu Secret'a hakimdi. Sır, şimdi dünyaya açıklanıyor.

"Secret'ı öğrendikçe istediklerinize nasıl sahip olabileceğinizi, nasıl istediğiniz her şey olabileceğinizi, ya da istediğiniz her şeyi nasıl yapabileceğinizi anlayacaksınız. Gerçekten kim olduğunuzu anlayacaksınız. Hayatta sizi bekleyen gerçek kusursuzluğu anlayacaksınız."
(Tanıtım Bülteninden)

yani ne çağırırsan o gelir...
ve ben bu düşünceye çok inanırım.
izleyin bakalım ne düşüneceksiniz...



iyi seyirler.güzel düşüncelerle kalın ve unutmayın ne çağırırsanız o gelir....

26 Haziran 2017

a2dan z'ye düşünce,nigel werburthon..


#nigelwarburton herkesin sevebileceği ve zevkle okuyabileceği felsefi kitaplar kaleme alıyor.Zevkle okuyorsunuz.Bende beş kitabı da mevcut.Deneme Nasıl Yazılır hariç hepsini okudum.A'dan Z'ye Düşünme de günlük ya da felsefi kullanımda ki düşünce kalıplarının sözlük haline getirilerek işlenmesi.Van Gogh yanılgısından tutun da Sofistlere oradan tümdengelim ve tümevarıma,Şeytanın Avukatlığına,Socrates Yanıltmacasına,bulanık,belirsiz konuşma kalıplarına ve daha bir çok konuşma esnasında kullandığımız düşünme kalıbına değiniyor.Nasıl eleştirel düşünülür ve dinlenir farkındalığını oluşturuyor.Keyifle okunan bir kitap.Daha dikkatli nasıl dinleriz,konuşurken bizi kandırmaya mı çalışıyorlar.🤔....vb pek çok konu için gözünüzü açıyor.Daha dikkatli ve eleçtirel nasıl düşünür ve dinlerizin yanında eleştirel okuma konısunda da kitaptaki her bir bilgi size kocaman bir kapı açıyor.



arka kapak:

"Humptydumptycilik" nedir? "Siyasetçi yanıtı" nedir? "Yanlış izin ardından sürüklemek" ile "hayali hasım" arasındaki fark nedir? Birisinin "gelincik sözcükler" kullanıp kullanmadığını nasıl bilebilirim? Warburton gündemdeki konulardan verdiği nükteli örneklerle her zamanki üslubunu konuşturuyor.

A'dan Z'ye Düşünmek belki her tartışmayı kazanmanızı sağlamayacak, ama iyi bir argümanı kötü olandan ayırt etmeyi öğreteceği kesin.

"Warburton çok açık seçik yazan bir yazar. Aynı zamanda uzman olmayanlarla basitleştirmeden konuşma sanatında bir usta." 
-Philosopher's Magazine-
(Tanıtım Bülteninden)




bayram..

 12 yıldır kızımsız ilk defa bayram yaptım.kesinlikle tam manasıyla bir bayram olmadı.okulun kapanacağı hafta kardeşim istanbul'dan bizi izyarete gelmşti ve seminer döneminde benim koca danam evde yalnız kalmasın diye kızı erkenden gönderdim.onun için iyi de oldu ama bayram buruk geçti.:/

bayramın ilk günü kız kardeşimin müdiresinin köyüne büyklerle bayramlaşamaya gittik.kız kardeşimin müdiresi bizim burada akrabamız gibi oldu.ailece çok iyi insanlar.müdire hanım,eşi,müdire hanımın kendi ailesi ve az önceki postta bahsettiğim sena kız ve eşi (isim vermeden konuşuoyrum.inşllh anlaşılıyordur yazılarım :/ :)) ) sürekli beraber olduğumuz arkadaşlarımızdı.müdire haımdan benden dört yaş küçük he.ama yinede akranız çok samimi dost olduk. neysa bayram sayelerinde aile rtamında geçti....

 aslında şehitr dışından yakın akrabaları gelmiş olmasına rağmen bizi de misafir ettiler.akşama kadar da yollamadılar.Allah razı olsun..


bir ara dört araba dağlara doğru (kars yolu oluyor) doğa yürüyüşüne çıktık.çok hoş kareler yakaladım.

attım kendimi çiçeklerin içine...
 civanperçemi...her türlü kadın hastalığına şifa.tavsiye ederim çayını.çok ama çok iyi geliyor ;)
 dağlar dağlar...





   ufukta bir deli görüyorum...yok yav aynaymış ..:P :))

 suyun şırıltısı harikaydı...
 dağ bayır,çayır çimen dolaştık amma bütün gün kaşındım durdum :)

bir bayramda böyle yarı buruk geçti....

sevdiklerinizle birlikte iyi bayramlarınız olsun..

bi kahve molası...

 çok insanla ahbaplık yapmam yapamam ve ağrı'da da pek az ahbabımdan olan en sevdiğimiz öğretmen arkadaşlarımızın hep tayinleri çıktı:/
onlar adına sevinsemde bu güzel insanlar gittiği için üzgünüm.zaten burası yaşanması zor bir memleket ve sırf dostlar güzelleştiriyor şimdi onlarda gidecekler ne yazık ki.
çok sevdiğimiz ve eşiyle birlikte sürekli görüştüğümüz senakız gidiyor.(eşi kız kardeşimin müdürüydü) iki yılımız neredeyse gece gündüz birlikte geçti.çok tatlı bir çiifttiler ve hoş,iyi insnanlardı.Allah yollarını açık etsin.balıkesir'de yalnız kalacaklarını sanııyorlarsa tabi ki de yanılıyorlar.tatillerde sizdeyiz a dostlar :)))
bu kahveyi de tayin kutlaması için birlikte içmiş idik :)

 lavanta çayı denedim ve hiç beğenmedim:
bu ne biçim çaydı😠


 yepyeni fincanlarım...💛💛💛
 dağdan kendi ellerimle topladığım civanperçemleri...

içtik,içtik ve içtik..tabi kahveyi :)))
hayırlı güzel nice bayramlara.bayramıınız mübarek olsun..

21 Haziran 2017

efsane-deha-şampiiyon,marie le...




Güzel bir distopya serisine başladığımı düşünüyorum.
Hafıza ve Labiren serileri kadar harika olduğunu düşünmesem de iyi başladı ve yükselerek devam eder diye düşünüyorum.
Gelecek zamanda Amerika ikiye ayrılmıştır;Koloniler ve cumhuriyet olarak.Bir yandan koloniler cumhuriyete saldırırken bir yandan da ölümcül bir virüs salgını vardır.Ve iki baş karakterimiz arasında umutsuz bir aşk yaşanırken cumhuriyeti kurtarabilecekler midir?
Distopya severlere tavsiye eder hemen serinin ikinci kştabına başlarım.


Day bir efsane. June ise bir deha. Peki, kim Şampiyon olacak?

June ile Day, Cumhuriyet halkı ve birbirleri için çok fazla fedakârlıkta bulunmuşlardır. Şimdi vatanları bir dönüm noktasındayken June bir kez daha Cumhuriyet'in gözüne girmiş ve hükümetin seçkin çevresinde bir Princeps adayı olarak hizmet vermeye başlamıştır. Day de yüksek rütbeli bir asker olmuştur. Bir barış antlaşması yürürlüğe girmek üzereyken ortaya çıkan ölümcül bir salgın, Koloniler arasında paniğe yol açmış ve Cumhuriyet'in sınır kentlerini savaş tehdidi sarmıştır. Sadece June bu tehdide karşı ülkesini nasıl savunacağını bilmektedir. Ancak binlerce insanın hayatını kurtarabilmeleri için sevdiği tek erkekten, her şeyini feda etmesini istemek zorundadır. Marie Lu'nun heyecan dolu, macera ve gerilim yüklü üçlemesi şaşırtıcı bir finalle sonlanıyor…

"Sınırları zorlayan bir seri, çoksatan olmayı kesinlikle hak ediyor."
-Barnes and Noble-

"Yaratıcı detaylarla işlenmiş, macera dolu bir aşk hikâyesi." 
-The Los Angeles Times-

"Distopik Efsane üçlemesinin bu son derece canlı finali, beklenmedik detaylarla türünün hakkını veriyor." 
-Kirkus Reviews-

"Lu'nun çıkışı büyüleyici olmuştu. Bu kitap da yeni serileri için umutları artırıyor."
-Publishers Weekly-

"Efsane ve Deha kitaplarını beğenenler bu kitabı kaçırmak istemeyecek."
-New Jersey State Library-
(Tanıtım Bülteninden)

yorumumu okudunuz mu?
peki seriyi okuyanlar güldünüz mü?
çünkü ilk kitap diye üçüncüyü alıp okumuşum ya a dostllaaaar o_O :))

neyse bir ara ilk iki kitabı okuyup yorumu girerim inşllh :))

sadık ve safdil,voltaire..



#voltaire çok keyifle okunan bir yazar.O'nun hiciv dolu espirili tarzı beni benden alıyor resmen.😍Yazar olaysaydım diyorum ki tarzım O'na çok benzerdi zahir.😋Sadık ve Safdil'de tıpki fotoğrafta görünen (Babil Prensesi,Candide,Micromegas)diğer kitapları gibi keyifli ve alaycı bir uslupla yazılmış bir hikayecilikten oluşuyor.Bazı sayfalarda okurken resmen kikirdedim.😁Ayrıca her zaman yazın tarzında olduğu gibi (tıpkı bizde ki hocem sakız orucu bozar mı,hocem tavvıktan kurban olur mu şeklinde ki dinin ahlaki ve inanç özünden uzaklaşmış en basit bir durum için bile kafasını çalıştırmayan..yaw geçen yıl orucu ne bozuyorsa bu yıl da aynı aynı (bana da hep soruyolarda 😂) cahil dindar tavrı eleştirisi çok keyif vericiydi.Sadık ve Safdil iki ayrı er cinsi ve Voltaire onların üzerinden zamanın eleştirilmeyi hak eden nesi varsa çok zeki ve espirili bir uslupla eleşitiriyor.Bir Voltaire bir #gogol (ki kendisi paso kokuşmuş devlet memurluğu kurumunu hicv eder) bize de lazım.Bir de #yasonyayinlari'nın yeni kapak tasarımları ve baskıları gerçekten çok güzel.Pemppe sevmem ama sankim kitap pkumadım marşmelov yedim.😂😂Kısaca felsefi aöıdan yeni bir şey söylemese de Aydınlanmaya yön vermiş bu yazar gerçekten okunası.

François Marie Arouet (21 Kasım 1694 - 30 Mayıs 1778), Fransız yazar ve filozof. Daha çok mahlası Voltaire olarak tanınmıştır. Fransız devrimi ve Aydınlanma hareketine büyük katkısı olmuştur. Din ve ifade özgürlüklerinin yanı sıra, insan hakları konusundaki düşünceleri ve felsefi yazıları ile ünlenmiştir. Eserlerinde Kilise dogmaları ve döneminin Fransız müesseselerini yoğun olarak hicvetmiştir. Zamanın en etkili isimlerinden biri olarak tanınır.

Mezun olduktan sonra Voltaire edebiyatta kariyer yapmaya başladı. Babası ise oğlunun hukuk eğitimi almasını istiyordu. Bu nedenle Voltaire, Paris´te bir avukatın asistanı olarak çalışıyormuş gibi gözüküp, zamanının büyük bir kısmını hicivsel şiirler yazmaya adamıştır. Babası bunu öğrendiğinde Voltaire´i yine hukuk okumaya göndermiştir; yine de Voltaire yazmayı sürdürmüştür. Sivri dili ile aristokratik ailelerin beğenisini toplamıştır. Kral XV. Louis´nin naibi, Orléans Dükü, II. Philippe´yi konu alan bir yazısı nedeniyle Bastille´de hapsedilmiştir. Oradayken çıkış yaptığı piyesi Oedipe´yi kaleme almış ve Voltaire ismini almıştır. Oedipe´nin başarısı Voltaire´i etkili bir isim yapmakla beraber onu Fransız Aydınlanmasına dahil etmiştir.
(Tanıtım Bülteninden)


felsefeyle kalın....

düşüncenin çağrısı,kant-schophenhauer,heidegger..


Kitap için ağır olur diye düşünmüştüm ama gayet akıcı okundu.Kitap üç düşünürün düşğünme etkinliği üzerine düşüncelerinden oluşuyor.#kant'ın bölümü her zamanki gibi anlaşılması zor ve dikkatli okunması gerekiyordu.#Schopenhauer'ın bölümü ise çok keyifli,akıcı ve insanın kendini eleştirmesini sağlayan bir şekildeydi.#heidegger'in bölümü isr ne diyo bu abi yea şeklindeydi.🤔😊Schopenhauer'dan söz etmek istiyorum beni çok düşündürdü.Çok kitap okuyanlara ciddi eleştiri yönetiyordu ve onlara "kitap filozofu"adını vermişti.Çok kitap okuyanların kendine ait düşüncelerinin olmadığı ve başkalarının aklıyla düşündüğünü söylüyordu.Kitap okumayı bırakın ve düşünün tarzında öğütleri vardı.Tabi bu O'nun düşünceleri.#Hegel hakkında yenilir yutulur olmayan cünsten sivri eleştirilerini de yine hiç çekinmeden sunmuş.☺Hegel,Schopenhauer hakkında neler düşünüyordu acaba.🤔Size biraz felsefi dedikodu😋Schopenhauer ve Hegel aynı üniversitede görev yaparlar ve Schop Hegel'i ciddi mana da kıskanıyordur.Ders saatlerini tam Hegel'le aynı gün ve saate koydurur.Hegel'in de en popüler zamanları tabi.Schop'un sınıfı sinek avlar ve daha da hırslanır.O yüzden tüm eserlerinde ciddi Hegel eleştirisi hep vardır.Schop hayattayken kıymeti bilinmeyen ve pekte sevilmeyen bir tiptir.Bu durum O'nun tüm eserlerine de yansır.Şişşt sakın söylemeyin a benden duymadınız.😉😁


Uzun zaman önce Parminedes 'to gar auto noein estin te kai einai: Düşünme ve varlık aynıdır' demişti. Düşünce tarihi boyunca çok çeşitli yorumlara konu olmuş olan bu söz sonunda bir varlıkbilim meselesi olarak kabul edildi ve rafa kaldırıldı. 

Descartes dünyanın ve insanın varoluşu üzerine büyük yalnızlık içinde yirmi yıl boyunca sürdürdüğü düşünmesini 'cogito, ergo sum: düşünüyorum, o halde varım' diye sona erdirdi. Bu, 'kuşku duyuyorum, demek ki varım' kestirmesiyle solipsizm (tekbencilik) uçurumundan kurtulma çabası olarak yorumlandı. 

'Düşündüğüm kadar ve düşündüğüm sürece varım' önermesi, hiçbir iddiası olmayan bir yorum olarak bile zihinlerde yer etmedi, dolayısıyla düşünmeyle var olmak arasındaki bağ uzunca bir zaman bir daha kurcalanmamak üzere örtük kaldı. 

Dünyanın ve insanın geldiği nokta her haliyle düşünmeye çağrıda bulunurken, karşılaştığımız her mesele bizi durup dinlemeye, dinleyip düşünmeye davet ederken neden düşüncenin izine rastlanmıyor? Düşünmeye bu ayak direyiş neye işaret ediyor? 

Yaşadıklarımız bu çağrıya karşı gösterilecek serkeşliğin düşünmeyle erişilecek olanın kendisini geri çekmesiyle sonuçlandığını gösteriyor: Kitap, milletçe varlığımızın tehlikenin eşiğine geldiği şu günlerde bu tehlikeyi savuşturabileceğimiz tek ve biricik tutumağa mütevazı bir ışık tutmayı amaçlıyor.


bak böyle adamlar ilazım :))

hayalevi kralları serisi,



Bu serinin bende taksit taksit hatırası var.😶Çünlü taksit taksit tedarik ettim.Ilk dördüncü kitabı almıştım Ağrı'da ki kitapçımdan konuyu merak edip.Sonra ucuzkitapal.com da ilk kitap hariç diğer kitaplar 5tl idi ama almamıştım.😞Sonra işte seri olduğunu anlayınca sanırım d&r'dı 8tl'ye aldım diğer kitapları.😞Ama ilk kitap nette hiç bir sitede yoktu.Erzurum'da tarihi bir kitapçı var en son oraya gidince zordan arayıp buldular dükkanda öylelikle ilk kitaba da sahip oldum.Neyse bugün ilk kitaba başlamamla bitirmem bir oldu.Kendimi tebrik edeyim.😆Amma o kadar uğraşıp aldığım seriye çok hayran kalmadım.Korku serisi sandım ama bayağı fantastik bir seri çıktı.Yaşı genç okuyuculara daha çok hitap ediyor.Orman içinde dolap içinden geçip zaman yolculuğu yapılabilen bir ev.Sırlar taşıyan bir aile.Peki kaybolan aile üyelerini bulabilecekler mi?

Seri anlatımlı,genç karakterler üzerine yoğunlaşmış ve gençlerin karakterleri gayet gerçekçi oluştırulmuş bir kitap.Seri nasıl devam edecek bilemiyorum ama çok beklentim yok.Tam oruçlu ve seminer döneminde hızlıca kafa yormadan okunacak bir seri.Doğru zamanlama yani.
Her odası macera ve sırlarla dolu tüyler ürpertici bir eve davetlisiniz!

Küçük bir kasabaya taşınan King ailesi, onları bekleyen tehlikelerden tamamen habersizdir. Uzun zaman önce terk edilmiş bir eve yerleşmeleri, ailenin meraklı oğlu Xander ile kardeşi David'i harekete geçirir. Bu gizemli mekânı keşfe çıkan iki kardeş, yan yana kapıların dizili olduğu gizli bir hole ulaştıklarında kendilerini tahmin etmedikleri bir maceranın içinde bulurlar. Kapıların ardındaki her oda, onları evden uzaklaştırarak bambaşka zamanlara götürmektedir. Fakat aynı şey, o dünyalara ait olanlar için de geçerlidir; bu kapılar sayesinde onlar da eve girebilmektedir.

Gizemli ve bilinmeyen diyarlardan gelen bir saldırganın, Xander ile David'in annesini kaçırmasıyla ortalık iyice karışır. Annelerini bulmak için her türlü tehlikeyi göze alan çocuklar, kendilerini zamanın ötesindeki ürkütücü ve bir o kadar da büyüleyici yerlerde bulurlar. Asıl macera şimdi başlayacaktır…

Robert Liparulo, tüm dünyada büyük yankı uyandıran 6 kitaplık "Hayalevi Kralları" serisinin ilk kitabı Karanlık Gölgeler Evi ile sizleri belirsizliklerle dolu, heyecanlı bir maceraya sürüklüyor. Bu kitabı okuduktan sonra serinin bir sonraki kitabı için sabırsızlanacaksınız...

"Gizemli ve tüyler ürpertici hikâyelerden hoşlanıyorsanız bu ev tam size göre! Her odanın kapısı bir gizeme, korkuya ve büyüleyici sürprizlere açılıyor. Bu kitabın dünyasında gezinmekten hoşlanıyorum. Hayaletlerin olduğu, mükemmel hikâyelerle dolu bir ev varken neden dışarı çıkmak isteyesiniz ki?"
R. L. Stine

"'Hayalevi Kralları' tarihin en korkunç maceralarının izini süren kesintisiz bir aksiyon örneği ve çok severek okuduğum serilerden biri!"
Slade Pearce

"Sarsıcı bir etkiye sahip 'Hayalevi Kralları' serisi bir klasik olmayı hak ediyor."
Jon Land



Hayalevi Kralları serisinin ikinci kitabında adrenalin ve merak duygusu biraz daha arttırılmış ve hikayeye hiç umulmadık yeni karakterler eklenmiş.Okuma hızımı düşürerek yavaştan devam etmeyi düşünüyorum ama nasip.😉



Sırlarla dolu bir ev...
Ve kapısına dayanan tuhaf bir yabancı...
Bu evde neler oluyor?..

King ailesi, evlerinde olup biten garip ve akıl almaz olaylara kimsenin inanmayacağının farkındadır. Bu nedenle kaçırılan annelerini bir an önce bulmaları ve başkalarının evdeki garip olayları öğrenmelerine engel olmaları gerekmektedir. Fakat beklenmedik bir anda ortaya çıkan tuhaf yabancının evlerini satın almak istemesiyle işler iyice karışır. King ailesi, bu gizemli adamın böylesine köhne bir eve talip olmasına anlam veremez.
Zor durumda kalan aile, evin sırlarını gizli tutmayı başarabilecek midir? Daha da önemlisi, onları adım adım izleyenin kim olduğunu bulabilecek midir?
Robert Liparulo, tüm dünyayı kasıp kavuran 6 kitaplık "Hayalevi Kralları" serisinin ikinci kitabı Ormanın Esrarengiz Gözleri ile sizleri adrenalin yüklü bir maceraya davet ediyor…

"Robert Liparulo, güçlü anlatımıyla bugüne kadar ki en fantastik hikâyesini yaratmış. Serinin ikinci kitabı, tam bir gerilim fırtınası estiriyor."
Ted Dekker

"Korku dolu saatler ve uzun süre etkisinden kurtulamayacağınız bir macera yaşamak istiyorsanız 'Hayalevi Kralları' serisini mutlaka okuyun. Çünkü her sayfası heyecan dolu. "
R. L. Stine

"'Hayalevi Kralları', son zamanlarda severek okuduğum ve en beğendiğim serilerden biri. İkinci kitapta da akıl almaz olaylar ve inanılmaz sürprizler sizleri bekliyor."
Slade Pearce



Bu seriye kızım başlasaymış daha iyi olurmuş.Üçüncü kitapta roman kahramanı iki kardeşimiz evlarinde ki dolaplardan zaman yolculığu yapıldığı fantastik ötesi yuvalarının geçiş kapılarının muhafızı olduklarını öğrenirler ve ortanca kardeşin tarihi değiştirdiğini....En merak ettiğim kitap dört olmasına rağmen başlamak için hiç hevesim yok.


Bu ev konuşuyor, nefes alıyor...

Ve yeni insanlara, ürkütücü olaylara aç...

King ailesi kısa bir süre önce yerleştikleri terk edilmiş, eski ve tüyler ürpertici evlerinde bir ömre yetecek kadar korkunç olaylar yaşamıştır. Evin sahip olduğu sır, her geçen gün daha da karmaşık bir hal alır çünkü içinde farklı dünyalara açılan kapılar vardır; tek bir yanlış adımla bilinmeyen diyarlara ve zamanlara açılan, geçmişi sonsuza kadar değiştirebilecek kapılar...

Ansızın ortaya çıkan ve büyük-büyük-amcaları olduğunu iddia eden yaşlı bir adam, bu kapılar, kapıların açıldığı geçitler ve zamanda yolculuk hakkında bilinmeyen şeyler anlatır. King ailesi bu bilgiler doğrultusunda kayıp annelerini kurtarmaya çalışırken kendilerini yepyeni maceralar, tuhaf ve bir o kadar da ürkütücü olayların içinde bulurlar.

Heyecan yüklü olaylardan oluşan 6 kitaplık "Hayalevi Kralları" serisinin üçüncü kitabı Gizemli Kapının Muhafızları ile macera kaldığı yerden devam ediyor.

"Tüm dünyada büyük yankı uyandıran bu seri, heyecan dolu yeni kitabı Gizemli Kapının Muhafızları ile devam ediyor..."





devaamı gelecek....

aşkın iistilası-yol,metin hara..


dokuz yüz katlı insan kitabından sonra ( yazısı için  buraya tıklayınız) bu kitabı okuyunca insan dr.mustafa merter'in ne kadar haklı olduğunu anlıyor.çünkü doktor modern zaman insanının yeni çağ maneviyat arayışı durumunu çok daha iyi analiz edebiliyor.kendi yaradanını kaybetmiş,neye sahip ise Allah tarafından bağışlandığı halde yaradanını kaybetmiş kendi akıl ve nefsine tapıcı insanlar güruhu..:/ doktorun kastettiği tarif bu.
yazarın durumu da bundan farklı değil ne yazık ki.doktor olarak söylediği tüm tıbbı şeylere ve bioeneriyle ilgili açıkladığı her şeye katılıyorum ama kitabın geri kalan kısmı bence laf ebeliğinden ibaret.daha kitabın önsözünde tüm önyargılarınızdan,neye inanıyorsanız ondan arınıp bu kitabı okuyun diyerek zaten en başından bilinçleri kendi istediği tarafa yönlendiriyor ve daha sonra kitabın ilerleyen sayfalarında dinler hakkın da iyi bir şey söylemeden önce konuyla tamamen alakasız bir şekilde dinler hakkında gayet yakıcı eleşşirisini yapıp zaten böyle de iyi bir şey vardı edasıyla devam ediyor.hele Kur'an hakkında söylediklerini de esefle mi karşılayayım yoksa güleyim mi bilemedim.platon'un devlet kitabı antik çağ zamanında yazılmış olmasına rağmen hepimiz halen daha çağımıza ışık tutuyor deyip büyük  bir hayranlıkla harika bir edebi-felsefi eser olduğunu düşünerek ağzımızın suyu akarak okurken zalım kul Rabbine karşı haddini bilmeyerek iki buçuk milyar insanın Allah kelamı olarak  inanmasına da saygı duymadan söylemi 1400 yıl öncesinde kalmış vakti dolmuş edasıyla cümle kurar bilemedim :/
bu kısımları gerçekten hiç beğenmedim geri kalan kısım ise bioenerjiyi kullanmakla ilgili bu kısım toplasan 50 sayfa etmez geri kalan 350 sayfa da işte kişisel gelişim kitaplarında bulabileceğinizden hiç farklı değil.


arka kapak:

Üç kitaptan oluşacak olan "Aşkın İstilası" serisi; dünyada yepyeni bir istila hareketi yaratacak. Şu an elinde tuttuğun kitap, serinin 1. kitabı, senin ilk adımın...
"YOL"

"YOL" bir aşk yolculuğu... Kendinde başlayıp yine kendinde biten...
Bir çırağın yola düşmesi,
Bir neyzenin nefesi,
Bir âşığın kalp atımı,
Bir çocuğun gülümsemesi,
Bir tohumun toprağa kavuşması...
Kalbinin derinliklerinde hayalini kurduğun bambaşka bir dünyanın yol haritası...
Bu bir bilgi kitabı değil. Bu satırlar yaşamını değiştirmek için tasarlandı. Kendi başına yapabileceğin pratik uygulamalardan nefes egzersizlerine, chi enerjisinin kullanımından yeteneklerini hayallerinin ötesine taşıyacak ödevlere, yüzünde gülümsemeyle okuyacağın sayfalardan hüngür hüngür ağlayacağın hikâyelere kadar; her şey senin için titizlikle toparlanıp kaleme alındı...
Bu kitap; senin gözyaşlarınla ıslanacak, kahkahalarına tanıklık edecek, uyanışına "YOL" olacak...
Ciğerlerine çektiğin her nefes kalbinden çıkan kana kavuştuğunda ayakların seni bir adım daha ileriye taşıyacak... Her yeni adımında cennet biraz daha yaratılacak...
Kalbin atmak için doğru nedeni bulduğunda,
İnsanoğlunun uyanışına tanık olduğunda,
Benimle beraber bu "YOL"a çıktığında,
Yaşam ilk kez seninle anlam bulacak...
Aşkın İstilası başlıyor... "YOL"a çıkıyoruz!
Hazır mısın?
(Tanıtım Bülteninden)

bu azizi mübarek gece de Allah tüm kullarına doğru yolu gösterin ve heppiciğimiz cennete mutlu mesut yaşayalım inşlh diyerek bitiriyorum.amin...:)

sylvie ve bruno,lewis carroll...



Sylvie ve Bruno çok merak ettiğim Lewis Carroll kitabından biriydi.#aliceharikalardiyarında'nın bu kadar hayranı olunca yazarın diğer kitaplarını merak etmemek içten bilem değil.😄Uzun süredir kitabın Türkçeye çevrilmesini bekliyordum en nihayetinde Kabalcı Yayın sayesinde muradıma erdim.😄Kitap gerçekten enteresan ve anlaşılması zor bir kitap.Carroll'un matematikçi olduğunu hatırlayınca bu kadar soyut düşünmesi ve hayal gücünün bu denli farklı olması normal.Hayal ve gerçeğin içiçe girdiği ve ne zaman gerçeğin ne zaman hayalin başladığının takibinin yapılmasının zor olduğu bir hikaye kurgusu var.Tıpkı David Lynch filmleri gibi ama çok daha masalsı ve çok daha Alice'i hatırlatır yanları var.Bir yandan bir devrim hazırlığı ve aşk hikayesi ilerlerken bir yandan da iki kardeş Sylvie ve Bruno'nun harikalar diyarinı hatırlatan bir yerde geçen hikayesi paralel bir şekilde ikerliyor.Ve yine matık soruları ve felsefi içeriğiyle birlikte.Kitabın son bölümlerinde bu felsefi içerik çok daha artıyor.Alice gibi fenomenim olmasa ve zor okunsa da sevdim ve ileriki dönemde yeniden okuyacağım.Tekrar okumalarda ilk okuduğumda fark edemediğim şeyleri fark edecek ve hikayenin içine daha çok girebileceğim diye düşünüyorum.Carroll enteresan ve hayret uyandırıcı bir yazar.Alice Harikalar Diyarında ya da Sylivie ve Buruno'ya bakınca hayranlığınız artıyor bir insan nasıl bu denli farkli bir kurguyla mantık,felsefe ve daha bir çok şeyi anlatmayı başarabilir.🤔Neyse ben bu zıpçıktı kitapları çok seviyor ve beğeniyorum.😍😄

arka kapak:

Lewis Carroll, ikinci kitabı olan Alice Harikalar Diyarında yayımlandığında (1871) geniş bir okuyucu kitlesi bulur... Zamanla gelişmiş mantık, sosyal hiciv ve saf fantezi içeren bu kitap, çocuklar ve yetişkinler için bir klasik olur, kuşaktan kuşağa çocuklar ve yetişkinler tarafından okunagelir... Onun kitaplarını soğuk ve ruhsuz bulan eleştirmenler, sonunda hem metinlerin edebi üstünlüğünü teslim ederler hem de James Joyce'tan Ludwig Wittgenstein'a kadar birçok ünlü yazar ve filozof, Carroll'un hikâyelerinden övgüyle bahsetmeye başlarlar... Sylvie ve Bruno, Lewis Carroll'un ilk baskısı 1898'de Macmillan Yayınevi tarafından yapılan ünlü romanının adıdır. Roman, "gerçek ve hayal" ikilemine bölünmüş bir dünyada geçmektedir. Gerçek yaşamda, İngiltere'nin Viktorya Çağı'nda, yani Avrupa'yı saran devrim ve sınıf çatışmalarının "Ada Avrupası"na sıçramasını engellemek için İngiliz burjuvazisinin gerçekleştirdiği bir dizi reform ve demokratikleşme çabalarıyla denk düşen bir dönemde geçer: Arthur Forester'in aynı zamanda başka birisini seven Bayan Muriel'e olan derin aşkını anlatır. Neredeyse bu öyküye paralel ve içinde bir yabancı görevlinin iki çocuğuna yapılan bir komplonun, Sylvie ve Bruno'nun hikâyelerinin geçtiği bir rüya âlemi de vardır... Carroll'un Alice Harikalar Diyarı'nda ve Aynanın İçinden gibi kitapları farklı Avrupa ülkelerinde yayımlandığında, birçok ünlenmiş kitabı âdeta gölgede bırakmış ve büyük satış rekorlarına ulaşmıştır. Titiz bir çalışmayla çevrilip baskıya hazırlanan bu kitabın da Türk okuyucusu tarafından beğenileceğini umuyoruz.


harikalar diyarında kalın...:))

dokuz yüz katlı insan,dr.mustafa merter...



Yazar Dr.Mustafa Merter bir psikiyatrist.Ve kendi deyimiyle Hz.Insan'ı anlatmış,
kitap Dokuz yüz Katlı İnsan,Tasavvuv ve Benötesi/Transpersonal Psikoloji hakkında.Her bir bölüm bir diğerinden güzeldi.Ilk önce blinçdışının tarihçesiyle başlıyor.Jung,Nietsche,Freud,William James ve daha birçok düşünürle başlıyor.Daha sonra günlük,,meditasyon,sarhoşluk,İslami (namazda,oruçta,haçta vs)vb gibi değişik bilinç halleri irdeleniyor.Nefs-Can ilişkisi,Yeni Çağ maneviyat arayışları,Benötesi Psikolojisi ve Psikoterapisi,,rüya analizleriyle (Jung'da dahil ki en enteresan bölümlerden biriydi) devam ediyor.İbni Arabi;ayanı-ı sabite,ilahi tecelli,Gazzali,İbn Haldun özellikle Mevlana gibi İslam düşünürlerinden de alıntılarla hem Batı hem İslam (özelde tasavvufla)'da insan ve manevi yönü,benliği konuları işlenmiş.Ve Yazarın kendi mesleki ve yaşam deneyimleriyle desteklenerek ilerliyor kitap.Çok çok güzel dolu dolu bir kitaptı.Yer yüzünün halifesi ilan edilmiş "dokuz yüz katlı insan"nın benlik halleri.Rehber öğrermenler,ilahiyatçılar ve din kültürü öğretmenleri ve psikolog ve psikiyatristler için alan kitabı niteliğinde.Ama her kitapseverinde keyifle okuyacağı bir kitap.Akıcı bir üslup,anlaşılır açık bir dil,dolu dolu bir eser.

arka kapak:

"Evet bu sensin! Ama sen sadece bundan ibaret değilsin…" İsviçre ve Türkiye'de uzun yıllardır uyguladığı psikoterapi seanslarında ruhsal problemlerin envai çeşidine tanık olan Psikiyatr Dr. Merter, sıradan insanı ansızın pençesine alabilen ruh sıkıntısının, içinde bulunduğumuz benlik düzeyine sıkışıp kalmaktan, bir başka deyişle "yükselememekten" kaynaklandığını yazıyor. 
Kısacası ben, sağlıklı bir yaşam sürsem, sevdiklerimle huzurlu ilişkiler kursam, yeteneklerimi ortaya koyabileceğim bir işe sahip olsam, düzenli olarak dua ve ibadet etsem bile, bir an geliyor huzursuzlanmaya başlıyorum; kafese kapatılmış bir kaplan gibi "kendi katımda" bir aşağı bir yukarı asabi asabi dolanmaktan kendimi alamıyorum. Ve bu, varoluşsal anlamda kendimi geliştirememekten kaynaklanıyor. 
Merter, modern psikolojiden postmodern bilinç katagorileri kuramcılarına ve tasavvuf literatürüne kadar oldukça zengin bir kaynakçaya dayanan Dokuz Yüz Katlı İnsan'ında, çok katlı ego/nefs modelini oraya koyuyor ve benötesi (transpersonal) psikolojisinin kendine özgü terapi teknikleri çerçevesinde "yükselmenin sırlarına" işaret ediyor. 900 katlı bir gökdelen tasavvur edelim, bulutları yarıp uzaya doğru yükselen… Katların her birinde "biz" varız. Katlar yükseldikçe, letafet kazanan, nuru artan, kaygısı, korkusu azalan, muhabbetle gülümseyen bir başka biz… Bazı "bizlerimiz" varlıklarını daha ziyâde bodrum katlarda sürdürürken bazıları da yücelerden gülümsüyor… Ama en alt katların sakinlerinin bile, üst katlarda aynı muhabbetle gülümseyen asılları var. (…) Alışveriş merkezlerinde gönülleri arzu ile titreyen insanlar, diskoteklerde parlak ışıklar altında hasretle birbirlerine bakan gençler ve balkonunda kafası dumanlanıp gözleri dalan "bilinçaltı dervişi" kardeşimiz, hepimiz istisnasız aynı arayış içerisindeyiz. İçinde sıkışıp kaldığımız bodrum katların kasvetinden kurtulup, daha ferah ve aydınlık katalara çıkarak hakikate yaklaşmak… Bu amaca ulaşabilmekse sadece bu âlemde mümkün.(…) 
Psikolojik açıdan bakarsak, her kattaki "biz", alt kişiliklerimizden birine, yani sahnede oynadığımız rolümüze tekabül eder. Bununla birlikte her rol, derununda bir parça huzursuzluk ve tatminsizlik taşır. Bu huzursuzluk bodrum katlarında had safhadadır. Hissedilen acı o denli yoğundur ki, o alt kişilik kendini anestezi etmek zorundadır. Bu nedenle bulabildiği en sert içkileri içerek, bazen de uyuşturucu alarak bu acıyı dindirmek ister. Teselliyi insanda arar. Geceyi beraber geçirdiği sevgilisine en romantik aşk sözcüklerini fısıldadıktan sonra, sabah uyandığında onu bir "acûze" gibi görür. Öyle ki ertesi akşam bir başkasına yönelir. Bir kattan diğerine geçmek, geçici bir rahatlığı da beraberinde getirir ama bir süre sonra o "huzursuzluk" kalpleri içten içe tekrar sarar. Eğer bir üst kata çıkmak mümkün olmazsa içinde bulunulan kat ne kadar mükemmel döşenmiş de olsa şartlar ne kadar da ideal görünse huzur giderek kaybolur. Gizli bir çağrı kulağımıza "Senin yerin burası değil" diye fısıldar.

Dokuz Yüz Katlı İnsan, sadece insanın bodrum katlardaki çözümlenmemiş gölgelerini değil de yardımseverlik, fedakârlık ve gerçek âşk gibi üst katlardaki latif duygularını de içine alan ego/nefs modelini ortaya koyuyor ve benötesi terapi tekniklerinden örnekler veriyor. Çözümlemeli rüya örneklerine yer veren Rüya Terapisi bölümü ve örnekli Aktif Hayal Kurma Teknikleri ve Hayır Terapisi, Merter'in yıllardır sürdürdüğü psikoterapi seanslarında bizzat uyguladığı terapi yöntemlerinin başında geliyor.
çok güzel bir kitaptı....
Related Posts with Thumbnails