On beş günl0k bir yolculuktan sonra #tutunamayanlar bitti.Üzerine konuşması zor bir kitap ama çok sevdiğimi söylemeliyim.
Wirginia Woollf,Kafka ve Murakami'yi karmışlar ortaya bir Oğuz Atay çıkmış.😶
Bu üç yazarı da okuduysanız üçünün de roman tekniğinin çok farklı,usta işi,okuması zor ve bilinç dışı yöntemlerini kullandıklarını bilirsiniz.Atay'ın yazarlığı da öyle Tutunamayanlar'ı da uslup yönünden değerlendirecek olursak hen roman kahramanının hem de anlatıcının dilinden anlatılan,kronolojik sıra gözetmeyen,bir bakmışsınız şimdi ki zamanda olaylar anlatılırken bir de bakmışsınız ki roman kahramanının bir duygusunun ya da anısının içine dalıp gitmişsiniz.Kısacası dikkatli bir okuma istiyor.Hikaye anlatılırken bir kahramanın bir rüyasını da okuyabiliyorsunuz,başka bir kitaptan alıntı ya da başka bir karakterin yazdığı kitabı da.Ama kitabın enteresan şekilde akıcılığı hiç etkilenmediği gibi sıkıcı bir duruma da hiç düşmüyor.
Yani yazarın yazarlığına diyecek yok.Hikayesine gelince roman kahramanımız Turgut'un en yakın arkadaşı Selim intihar edince Turgut bu acıyı kaldıramaz ve Selim'in intiharını araştırmaya başlayınca kendisininde bir tutunamayan olduğunu fark eder.Selim'in acısıyla da konuşacak birine ihtiyaç duyduğundan Olric ortaya çıkar.
Bir nevi iç arayışın,hesaplaşmanın,hayatın içinde ezilip gitmenin hikayesi.
Manevi yoksunluğun da insanları getirdiği durumun bir son noktası...
toplumdan kopmanın,yalnızlaşmanın öyküsü.
kitap aforizmalarla,sorgulamalarla dolu.
pek çok yerin altını çizip,,not aldığımı da belirtmeliyim.
olric'e gelince.olric felsefe de iç ses anlamında kitapta da roman kahramanının iç sesi olmuş..
vs. vs. vs
çok şey yazılır benim elimden bu kadarı geldi.çok sevdim yazarın uslubunu,yazarlığını,dilini,kitabını darısı en kısa zamanda diğer kitapların başına...
türk romancılığında çığır aşmasına şaşmamalı oğuz atay'ın erkenden göçüp gitmiş olması da üzücü.keşke daha çok üretebilseymiş diyor insan.çünkü ilk romanıyla böyle bir çığır açma olayını yakalayan yazar sonrasında neler yapmazdı kim bilir
Ülkemizde çok okunan ve sevilen büyük yazarlarımızdan Oğuz Atay, 12 Ekim 1934 tarihinde Kastamonu’da doğdu. Nitelikli bir eğitim hayatı geçiren yazarımız, İTÜ İnşaat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi’nde (Yıldız Teknik Üniversitesi) öğretim üyeliği yapmaya başladı. 1975’te doçent unvanını kazandı ve Topografya adlı mesleki kitabını yazdı.
Roman ve öykü yazarı olmasının yanında bir mühendis ve tiyatro oyunu yazarı olan Oğuz Atayı’ın ilk ve en ünlü romanı ülkemizde çok satan ve okunan Tutunamayanlar, 1972’de yayımlandı ve eleştirmenler arasında büyük tartışmaya neden oldu. Tutunamayanlar, UNESCO tarafından 20. Yüzyıl Türk Edebiyatı’nın en seçkin eseri olarak kabul edilir. Eser, Flemenkçeye, Almancaya ve The Disconnected adı altında İngilizceye çevrilmiştir.
Tutunamayanlar kitabının konusu genel itibariyle modern yaşamın bireyde yarattığı “topluma yabancılaşma”, “toplumdan kopma” ve “kalıplaşmış düşüncelerin reddi” temalarının etrafında döner.
Tutunamayanlar’ın ardından 1973’te Tehlikeli Oyunlar adlı roman yayımlandı. Oğuz Atay, tüm öykülerini Korkuyu Beklerken adlı kitabında topladı. Bu kitabı da 1975 yılında Prof. Mustafa İnan’ın hayatını konu alan Bir Bilim Adamının Romanı takip etti. Bu kitapların içinde örülü olan Oğuz Atay sözleri, sıklıkla alıntı yapılan ve çok sevilen bir niteliktedir.
Oğuz Atay, kitaplarında düşü ve gerçekliği harmanlar ve üstkurmaca adı verilen kurgu türünü kullanan ilk yazarlardan biri olarak kabul görür. Oğuz Atay, bu anlamda postmodernist bir yazardır.
Beyin tümörü nedeniyle hayata gözlerini yuman büyük yazarımızın Günlük ve Eylembilim kitapları 1987’de ve 1998’de yayımlanmıştır.
Yıldız Ecevit, 2014 yılında yayımlanan ve İletişim Yayınları tarafından basılan “Ben Buradayım” adlı eseriyle Oğuz Atay’ın hayatını anlatmıştır.
tutunabilmek dileğiyle...