27 Ocak 2018

new york üçlemesi,paul auster...

new york üçlemesi


cam kent 


Çok keyifli ve bir zamanlar izlediğim Ferhan Şensoy'un "Varsayalım İsmail"i tadında bir #polisiyekitaptı.Akcı,seri bir dil ve merak ettiren bir kurguyla çok keyifle okunan bir kitap.Sonuna kadar merakla gelip sonunda şöyle bir 🤤 imociye dönüşüyorsunuz.🤗 #paulauster'e #leviathan'la başlamıştım ve #newyorkuclemesi ile gerisi geldi artık bu beğeniyle devam eder giderim.😍Auster'in yazarlık dilinde nedense bana hep Murakami'yi hatırlatan bir tad var.Haruki Murakami gibi mekanik,adeta ruhsuz bir üslubu olmasa da kurgu ve karakterleri nedense hep Murakami'yi hatırlatıyor bana.Ama daha keyif veren tadı tuzu olan bir yazarlığı var ve ben çok sevdim.
Polisiye severlere naçizhane tavsiyemdir.

arka kapak:

İnsanın sadece kentte değil kendi içinde de kaybolduğu, sonu gelmez bir dolambaca benzeyen New York sokaklarında takma adının maskesinden dışarı çIkmayan bir polisiye romanlar yazarı. Gece gelen gizemli telefonlar. Sonunda telefonda, “Beni öldürecekler. Beni korumanızı istiyorum,” diyen bir ses. Korunmak isteyen de takma ad kullanan biri. Dahası insanın tıpatıp aynısı olan ikinci kişiler. Ve bütün bunların yazıldığı kırmızı bir defter. Paul Auster’ın ve eşinin de karakterler arasında yer aldığı çarpıcı, aklı karıştırıcı bir roman.
Hayaletler

*

İkinci kitabı ilki kadar beğenmedim ne yazık ki.Bütün karakyer adları renklerden oluşuyor ce akılda tutamıyorsun mavi mi oturmuştu yoksa turuncu mu konuşmuştu diye.Kildı son kitap,üçleme tamamlanınca bir anlam kazanacak belli ki.
Arka kapak:
Mavi, bir özel dedektif. Müşterisi Beyaz için Turuncu Cadde’de oturan Siyah’ı izleyip hakkında ayrıntılı rapor yazmaya çalışıyor. İnsanların sadece renklerle var olduğu, kimin gerçek, kimin hayal ürünü ya da hayalet olduğu anlaşılmayan bir ortamda gerilim yaratan olaylar sonunda Mavi, neredeyse Siyah’ın yaşamı içinde kaybolma noktasına geliyor. Bir başkasını izleme teması üzerine kurulu polisiye roman şablonu bu kitapta kişinin kendi kendini izlemesi sonucuna vararak genel geçer klişenin dışında bir özgünlük taşıyor. Kişilerin benlik arayışları ve gerçek arasındaki ilişkiler, Paul Auster’ın akıcı diliyle hayata geçiyor.
Ve havada asılı kalan şu soru:

“Kırmızı defterde boş sayfa kalmayınca ne olacak?”
kilitli oda

New York üçlemesini bitirmiş bulunuyorum.Üç,ikiden güzeldi ama bir her ikisindende güzeldi.Auster her halukarda keyifli bir yazar.

Paul Auster Kilitli Oda’da kahramanlarını soyut ya da somut kilitli odalara sokarak, özgürlüklerini ancak oradan kaçmakla elde edebilecekleri bir New York üçlemesini bitirmiş bulunuyorum.Üç,ikiden güzeldi ama bir her ikisindende güzeldi.Auster her  dünya kuruyor. Romanın kahramanı, romancı olmayı isteyen ama o yaratıcı yeteneğe sahip olmayan biri. Umutsuzluğunun son noktasIna geldiği sırada çocukluk arkadaşı olan ama uzun zamandır görmediği bir yazar, geride karısını, çocuğunu ve kilit altında sakladığı roman, oyun ve şiir dosyalarını bırakarak ortadan kayboluyor. Romancı olmaya heveslenen kahramanımız kaybolan kişinin kimliğiyle özlediği şan ve şöhrete kavuşabilir mi? yoksa kendi kurduğu bir tuzağın tutsağı mı olur? Paul Auster polisiye tadındaki bu romanında benliğin kilitli kapılarını zorluyor.
keyifle kalın...

2 yorum:

  1. Nedense aklıma o soru hiç gelmedi. Belkide o kırmızı defterin hhi bir zaman yazılmadığını düşünmüşümdür.
    Marukami yi de h8c sevemedim. Gereksiz detaylari var, marka düşkünü görgüsüz izlenimi var gözümde. Cinsel konuları işleyişide itici. Auster'in okuduğum ilk kitabında ensest ilişki vardı marukami kadar rahatsız etmedi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Murakami için katılıyorum ama görgüsüz ve marka düşkünü olduğunu hiç düşünmemiştim ya da tikkatimi çekmedi.Ama Uzak Doğulularda genel olarak o görgüsüzlük ve marka merakı var ondan olabilir zahir :))yinede okumayı severim.

      Sil

yorumlarınız için teşekkür ederim :)

Related Posts with Thumbnails