Kitabı nereden övmeye başlasam bilemiyorum.Alagorik ve fantastik bir sistem,toplum,bürokrasi ve Sovyet rejimi eleştirisi.Hal böyle olunca akla hemen Orwell'in aynı tarz kitabı Hayvan Çiftliği geliyor.Ama ben Orwell'in romancılığını çok lezzetsiz buluyorum.Her ne kadar felsefesi sağlam eserler kaleme alsa da romancılığı çok tatsız.Bu kitabı okurken de bu duyguyu çok daha fazla hissettim.#bulgakow'un romancılığı eşsizdi.Ilk kez okuduğum için resmen kendimden utantım.🙈#ustavemargarita'yı okumaya başlayınca kendinizi Alice'in harikalar diyarında düzenlenmiş bir karnavalda gibi hissediyorsunuz.Yani ben öyle hissettim.Klasik Rus edebiyat eserlerinin tadından,tarzından çok farklıydı.Olaylar ilerledikçe ve yeni karakterler hikayeye katıldıkça görüntüler kafam da hep gotik ama bir hayli renkli canlandı.Her ne kadar tezat bir durum olsa da öyle.Olaylar ise şöyle:Kasabaya😁bir şeytan kardeş gelir ve ortalığın canına okur😁(bu kısımda aklıma küfür geldiği doğrudur🙊🙉🙈😁) Bulgakov tüm eleştirisini yazarlar birliği denilen bir dernek üzerinden gerçekleştirir.Ayrıca eser iki kitabın bir yayımlanmasından oluşur.Ilk kitapta şeytan kardeş tüm Moskov diyarını birbirine katıp karıştırırken ikinci kitapta kitaba adını veren Margarita absürt olaylar serisine katılır.Neler olmaz ki yazarlar tuhaf bir şeklde ölmeye başlar,yangınlar çıkar,delirenler,orta yerde gezen çıplak kadınlar,konuşan kara kediler ..ve vs vs 🙃Ya bu da çok güzel kitaptı be.Tadı damağımda kaldı ve ilk fırsatta ikinciye okuycim efenim.😉
☕
Sovyet edebiyatının önde gelen adlarından olan Mihail Bulgakov, yapıtlarının çoğunda Sovyet bürokrasisini eleştirdi; bu nedenle Sovyet otoriteleriyle pek çok kez karşı karşıya geldi, yazdıkları sansürlendi. Yazarın Usta ile Margarita adlı dev yapıtı ise, kendi sağlığında değil, ölümünden yirmi altı yıl sonra, 1966'da yayınlandı. Üstelik yaklaşık seksen sayfası çıkarılmış olarak. Yayınladığımız bu kitap, sansüre uğrayan bu sayfaları da içeriyor. Usta ile Margarita, son derece kıvrak bir kurguyla birbirine bağlanan ayrı öykülerden oluşuyor. Otuzlu yıllarda, Moskova'da iki yazar, bir bankta oturmuş, İsa'nın gerçekten yaşayıp yaşamadığını tartışmaktadırlar. Birdenbire, yandaki bankta bir adam şekillenir ve sohbete karışır. Düzgün bir Sovyet vatandaşı gibi görünmektedir, ancak geleceği okuma yeteneğine sahiptir ilginç yabancı. Örneğin, yazarlardan birine öleceğini söyler, yazar gerçekten çok kısa bir süre sonra ölür. İkinci yazar ise, gene yabancının önceden bildiği gibi delirir ve akıl hastanesine kapatılır. Yabancı dediğimiz kişi ise, sosyalist Sovyet toplumunu ziyarete gelmiş olan şeytanın ta kendisidir ve bu kez adı Woland'dır. Woland ve yanındaki yardımcıları, Moskova'da fantastik bir alt üst oluşa neden olurlar; tıkır tıkır işleyen pek çok mekanizma, Bulgakov'un keskin kara mizahıyla parçalanır, dağılır, bozulur. Bu sırada, akıl hastanesine yatırılmış olan yazar, orada bir 'Usta'yla karşılaşır; 'Usta', ona kendi yazdığı, Pontius Pilatus'la ilgili kitabı, ayrıca Margarita'ya olan aşkını anlatır, ki zaten aklını kaybetmesine neden olan da, kaleme aldığı romandır. Tabii şeytan da, Bulgakov'un müthiş canlandırma gücüyle kılıktan kılığa girmekte, romandaki her öyküye nüfuz etmektedir. Usta ile Margarita, yirminci yüzyıl edebiyatının başyapıtlarından.
keyifli okumalar....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yorumlarınız için teşekkür ederim :)